DİLİMİZDE bir deyim vardır: "Yüreği ağzında" deriz. Henüz gerçekleşmemiş bir felaket adına korkmanın, kaygı duymanın en üst derecesini anlatır. Dün, "alıştığımız" bir manşeti okudum bizim gazetenin orta sayfasında: "Oğlunun ölüm haberini televizyondan öğrendi..." Kendimi bir kez daha o annenin yerine koydum. Kim bilir kaç gündür yüreği ağzındaydı. Ya da yüreği ekranda... Haber bültenlerinin karşısına korkarak oturuyor, belki kimseye hissettirmeden yumruklarını sıkıyor, dudaklarını ısırıyor, içinden dua ediyordu, Hasan'ının acı haberini duymamak için... "Hain mayın tuzağı yine can aldı" diye girmişti spiker ana haber bültenine... Ana yüreği, göğüs kafesinde kanat çırpan bir güvercin oluvermişti aniden... Spiker "Şırnak'ın Güçlükonak ilçesinde..." diye devam ederken, bir el gelip o güvercinin boynunu sıkıvermişti... Annenin dualarını artık odadaki herkes duyabiliyordu... Spiker, şehitlerin ismini sayarken, koşup ekrandaki adamın ağzını kapatmak istedi... "Hasan" dedi önce spiker, sonra o duymak istemediği kelime çarptı kulak zarına... "Güreşen..." Bu üç hece iki kulak zarı arasında gitti geldi, gitti geldi... Önce gözleri, sonra dünyası karardı şehit anasının... "Oğlunun ölüm haberini televizyondan öğrendi..." Bu başlığı okuduğum andan itibaren gözümün önünden Vizontele filmindeki o malum sahne gitmiyor. Anne, oğlunun Kıbrıs Barış Harekatı'nda şehit düştüğünü televizyon haberlerinden öğreniyor... Sonra alıyor eline kazma küreği ve o felaket ulağı televizyonu toprağa gömüyor, şehidinin yerine... Allah, ekran başındaki asker analarına sabır ve metanet ihsan eylesin!..