Dün sabah gazeteye içim kıpır kıpır, heyecanla geldim. Bir gece önce Lütfi Kırdar'da yaşadığım güzellikleri yazacak, sizinle paylaşacaktım. Omurilik felçlileri için düzenlenen İbrahim Tatlıses Konseri'nden söz edecektim. Akülü tekerlekli sandalyeler için toplanan yardımlardan... Sahneye tekerlekli sandalye ile gelen miniklerin nasıl da coşkuyla Çayda Çıra ve Şeyh Şamil oynadıklarını, onları nasıl avuçlarım patlarcasına alkışladığımı anlatacaktım. Mehmet Ali - Tuğba Erbil çiftinin bu gece için nasıl insanüstü bir çaba harcadığını yazacaktım. Diyecektim ki; "Mehmet Ali'yi programlarında engellileri, tiklileri reyting aracı olarak kullanmasından dolayı bu sütunlarda çokça eleştirdim. Hepsini geri çekiyorum..." İbrahim Tatlıses'in, salondaki boş koltukların sahiplerine, "Sadece para verip, bilet almak yetmez. Bu gece burada olmalıydınız. Bu insanlar bir ömür boyu koltuğa mahkum. Sizler iki saatliğine koltuğa oturmaya üşendiniz. Yazıklar olsun" diyerek verdiği insanlık dersini anlatacaktım. Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Ramazan Baş'ın 19 yaşındayken sığ suya atlaması nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkum oluşundan yola çıkıp, aynı yaşta aynı olayın başıma geldiğini ama faciayı bir omuz çıkığı ve 3 ay süren bel ağrısıyla atlattığımı, belki de şansım yaver gitmeseydi bu yazıyı tekerlekli sandalyemden yazacağımı anlatacaktım sizlere... Geceden ayrıldıktan sonra otomobili yolun sağına çekip, nasıl dakikalarca şükrederek yürüdüğümü de yazacaktım... Ama sabah gazeteleri açtığımda gördüğüm haber, bütün hevesimi kursağımda bıraktı: "İşitme engelli çocuğun biyonik kulağı çalındı..." Eve giren hırsızlar, 3 yaşındaki Emre Arda Dinç'in kulağında bulunan 25 bin dolarlık işitme cihazını alıp, gitmişlerdi. Emre eğer yardım edilmezse belki de bir daha hiç duyamayacaktı... Bu ülkede Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği 3 kez soyuluyorsa, TBMM kafeteryasındaki LÖSEV yardım kutusu kırılıp, içindeki üç kuruş çalınıyorsa, bir şeyler yanlış gidiyor demektir. Bunca ekonomik, siyasi ve magazinel kaos arasında insanlığımızı bir yerlerde düşürmüş olmalıyız!.. İlk kez bugün içime bir ümitsizlik düşmüştü... "Acaba o yardım kampanyasından bu hayır gecesine boşuna mı taban tepiyorum? Bu köşeyi boşu boşuna mı bir yardım panosuna çeviriyorum?" diye... Ama silkinip, kendime gelmem uzun sürmedi. Savaşı kaybedeceksek, meydanlarda kaybedelim. İçimizdeki son insanlık kırıntısını bile birbirimizle paylaşalım. Bu dünyada iyiliğin kötülüğü alt edeceğine inanmayacaksak, neye inanacağız ki?.. NOT: Bu sayfa baskıya girerken, henüz hırsızlardan bir haber yoktu. İçimden bir ses, minik Emre'nin cihazına kavuşacağını söylüyor. Vicdan dürtüsüyle ya da polis marifetiyle... Tercihim, ilkinden yana... (Akülü tekerlekli sandalye kampanyasına 5 YTL'lik bağışta bulunmak için 3430'a boş mesaj atmak yetiyor, unutmayın.)