Yoksa Rüya mı programı, bir reality show olmanın ötesinde, Türkiye'de insanların hangi şartlarda nasıl bir yaşam mücadelesi verdikleri gerçeğini de gözler önüne seriyor. Cuma günü yazdım. Ama hâlâ gözümün önünden Gölcüklü depremzede Binnaz Hanım ve ailesinin görüntüsü gitmiyor. Dün akşam da bir başka aile rüyasına kavuştu. Ama gelin görün ki, ondan bir gece önce İstanbul'un göbeği Zeytinburnu'nda 5 katlı apartman, insanların başına göçtü. Uykularında göçük altında kalanlar da sanırım aynı soruyu sordu: "Yoksa rüya mı?.." Uğur Ağabey'in programı, kimilerini hayallerine kavuşturdu ama ya diğer Gölcüklü, Sakaryalı, Düzceli, Zeytinburnulu, Avcılarlı mağdurlar? Belli ki kaderden sille üstüne sille yemeye devam eden depremzedeler "olduğu yerde" duruyor. Peki ya bizim o yıllarda ödediğimiz deprem vergileri nereye gitti? Hani bu insanlar için harcanacaktı? Hani onlar yeni konutlarına kavuşturulacaktı? Hani mevcut binalar sağlamlaştırılacaktı? Sevgili Uğur Dündar, bir ara da şu paraların hesabını sorsa diyorum... Evet, hepimiz depremle yaşamaya alışmak zorundayız. Ama bu ülkenin vatandaşlarının hiçbiri "depremin molozu içinde yaşamaya" mecbur değil. Aynı hafta içinde Marmara Depremi için açılan davalar zaman aşımına uğradı. İnsanlara mezar olan evleri yapanların, bu yapıları onaylayanların "suçlarını" zaman aşındırdı. Ama görünen o ki, zamanın asıl aşındırdığı adaletti, insanlığımızdı... Bir de, Yoksa Rüya mı'nın inşaat ekibi "büyük bir zevkle" eski evlerdeki eşyaları kırıp, döküyor ya, ona da içim acıyor. Acaba diyorum, içlerinde işe yarayacak olanlar, ihtiyaç sahipleri için saklansa, geri dönüşümü mümkün olan malzeme de ziyan edilmese daha iyi olmaz mı? Malum, bizim kolayca gözden çıkartacağımız bir eski eşya, pekala bir başkasının "rüyası" olabilir!..