Eğer bir futbolseverseniz ve pazar günü tv8'de yayınlanan Everton-Chelsea maçını izlemediyseniz, çok şey kaçırdınız demektir. Chelsea, Everton deplasmanında ecel terleri döküyordu. 70. dakikaya girilirken skor 2-1 Everton lehineydi. Chelsea tarihinin en fazla gol atan orta saha oyuncusu kaptan Lampard o dakikada topu ayağına aldı, yaklaşık 25 metreden enfes bir şut çıkardı. Top, çivi gibi köşeden Everton ağlarına çakıldı. Tıpkı 38. dakikada takım arkadaşı Ballack'ın ağları bulan ve durumu 1-1 yapan füzesi gibi... Ve kronometre 86. dakikayı gösterirken bu kez Drogba 30 metreden vurdu. Top yine güdümlü bir füze gibi kalecinin bakışları arasında ağları buldu. Bir maçta bu kadar güzel üç golün bir arada atıldığına çok az şahit olmuştum. Chelsea, üçüncü golü attığında İngiliz takımının o buz gibi teknik direktör Mourinho dayanamayıp, yedek kulübesinden çıktı, 30 metre depar attı ve havada yumruk hareketi yaptı. Hem de Everton tribünleri önünde... Düşünsenize, ev sahibi takım son 20 dakikaya 2-1 önde giriyor ama kaybediyor. Rakip takımın teknik direktörü, tribünleri tahrik edebilecek hareketlerde bulunuyor. Ama bırakın sahaya yabancı madde atılmasını, bir tek kötü tezahürat bile duyulmuyor. Bunu gördükten sonra aklıma son Fenerbahçe - Galatasaray maçında Gerets'in alnını yaran bozuk para geldi... İngiliz futbolu ile Türk futbolu arasındaki makas giderek açılıyordu. Hem futbol kalitesi, hem de seyirci medeniyeti açısından... Biz, bozuk paraları denkleştirmeye çabalarken, onlar futbol darphanelerinde gıcır gıcır banknotlar basıyorlardı. Kendi kendime sormadan edemedim: Bizde oynanan oyunun adına "futbol" deniliyorsa, İngiltere'deki neydi?