Binbir Gece'nin ilk bölümünü bir kez daha izledim. "Daha birinci bölümden izleyiciyi ekrana bağlamanın" reyting sırlarını öğrenmek için... Son derece akıllıca bir kurguydu. Yönetmen Kudret Sabancı, diğerlerinin yaptığı hataya düşmemişti. Karakterleri öyle uzun uzadıya tanıtıp, ilk bölümün temposunu düşürmek yerine, reyting okunu direkt izleyicinin kalbine nişanlamıştı. Dizinin tetiklediği polemiğin, tartışma konusu olmaması imkânsızdı. "Çocuğunun hayatı için bir kadın 150 bin dolar karşılığında bir erkeğin koynuna girer mi?" "Bir gecelik aşk 150 bin dolar eder mi?" "Ahlâk mı, hayat mı?" tartışmaları 10 gündür medyanın gündeminde. (Ben de "Bir mimar/mühendis bu ülkede çocuğunun hayatını kurtarmak için 150 bin dolar karşılığında tanımadığı bir erkeğin yatağına girmek zorunda kalıyor. Bu nasıl sosyal refah devleti?" diye bir soru ortaya attım ama pek aldıran olmadı!) Demem o ki, dizilerin dünyasında eğer polemik yaratacak, insanları ikileme düşürecek, tartışılacak bir fikriniz varsa, bunu bir hamlede ağzınızdan çıkarmalısınız. Yoksa bu rekabet ortamında vakit çok geç olabilir. Binbir Gece işte bu gerçeği ortaya koydu. Dizinin bu denli tutulmasının en önemli nedenlerinden biri de müzikleriydi... Kıraç hem ünlü Binbir Gece balesinin Şehrazat süiti üzerine müthiş örgüler yapmış, hem de özgün bestelerle her türlü duyguyu ekrana taşımayı becermiş. Zaten oyunculuklar mükemmel. İşin içine bir de öfkeyi, endişeyi, mutluluğu üç notada veren enfes müzikler eklenince adeta diyaloglara bile gerek kalmıyor...
ALİYE'NİN İZLERİ
Bir de son reklam öncesinde dizinin gelecek haftaki bölümlerinden özetler veriliyor ya, işte ben buna "strateji hatası" derim. Zira Şehrazat'ın çocuğu bu haftanın son sahnesinde ölüm kalım savaşı veriyordu. Ama gelecek haftanın tanıtımlarında gördük ki maşallah turp gibi... Hani diyorum, heyecan ve merakı öldürmek niye?.. Ve son tespit: Binbir Gece fena halde Aliye'yi çağrıştırıyor. Bir kadın, çocuğu için mücadele veriyor. Bu arada iki aşk arasında kalıyor. Aliye'deki kötü kaynananın yerinde ise bu kez kötü kayınpeder var. Eh, başrolde "Sinan", kameranın gerisinde de yönetmen Kudret Sabancı olunca, Amerika'yı yeniden keşfetmenin ne alemi var?