32. Gün'ün yeni formatına bir türlü alışamadım. Mehmet Ali Birand, konuklarıyla Türkiye gündemindeki önemli konuları konuşuyor. Ama benim yıllardır gözümü ayırmadan izlediğim 32. Gün bu değil. Bu program bir dönem dünyaya açılan penceremizdi. Uzağımızda, yakınımızda ne olup bitiyorsa 32. Gün sayesinde öğreniyorduk. Ayrıca o bir televizyon okuluydu. Kimleri yetiştirmemişti ki? Rıdvan Akar, Can Dündar, Cüneyt Özdemir, Mithat Bereket, Cenk Başlamışlı ve diğerleri... Bakıyorum da son 5 yılda 32. Gün'ün tezgâhından ilmek ilmek dokunmuş böyle bir haberci çıkmadı. 32. Gün "içe" dönünce, adeta içine kapandı. Son bölümde Cumhurbaşkanlığı tartışmaları masaya yatırıldı. Siyasetçiler ve köşe yazarları, Recep Tayyip Erdoğan'ın köşke çıkıp, çıkamayacağını tartıştılar. Ya da tartıştıklarını sandılar... Zira biz ekran başındakiler konuşulanlardan hiçbir şey anlamadık. Birand'ın nezaketi, konuklarının sözlerini kesmeye engel olunca, ortaya üst üste konuşan insanların uğultusundan başka bir şey çıkmadı. Aslında 32. Gün farkında olmadan önemli bir yanlışı işaret ediyordu: "Bu ülkede dinlenilir olmak için önce susup, dinlemek gerek!.." Ben yine de eski 32. Gün'ü özledim...