OLACAK şey değil. Show TV ekranları dar geldiği için "Gelinim Olur musun?" tartışmaları diğer kanallara da sıçradı. Show TV'nin kapalı olduğu gün atv Ana Haber "jest olsun" diye evdeki son gelişmeleri izleyicilerine duyurdu. Kanal D'deki "Kadının Sesi" programında Yasemin Bozkurt, Sinem'in babası Temel Pekmezcioğlu ile Semra hanımın ilk eşi Hamit Türk'ü karşı karşıya getirdi. Aynı gün Show TV'deki "Sabah Yıldızları" programında sivri dilli kaynana Semra hanım tarafından "daldan dala konmakla" suçlanan Sinem'in ses sanatçısı olarak sahneye çıktığı tespit edildi! Meğer Sinem'in anne ve babası onun sahneye çıktığını biliyormuş ama durum dayısından gizleniyormuş. İşte bunun için Sinem sahneye çıktığını programda açıklamamış. (Sanki sahnede şarkı söylemek yüz kızartıcı bir suçmuş gibi)
İNANMASI ÇOK GÜÇ
Kanal D'deki program inanılmazdı. Sinem'in annesi Müjgan hanım gözyaşları içinde "Kızımı lütfen oradan çıkartın" diye yalvarıyor, "Benim kızım programdan sonra intihar ederse, kimden hesap soracağım?" diye haykırıyordu. Semra hanımın ilk eşi Hamit bey bir gazeteye verdiği röportajda eski eşi Semra'yı dövdüğünü itiraf etmişti. Sinem'in babası Temel bey canlı yayında gürledi: "Kızımı size vermiyorum, vermem de... Karısını döven adama kız filan verilmez..." Hamit Türk ise altta kalacak gibi değildi: "Ben de almam zaten, olay bitmiştir. Siz ağlayarak. bağırarak reklam yapıyorsunuz. Sizin amacınız en başından beri belli..." Derken olaya stüdyoda bulunan bir kadın izleyici müdahale ediyordu: "O çocuk evlenemez. Çünkü annesinin kuklası olmuş..." Ertesi gün Semra hanımdan bomba açıklama geliyordu: "İstersem Türkiye'nin aklını alırım!"
"KAFAMA SIKARIM"
Semra hanımın oğlu Ata ise son final gecesinde "delikanlı show" (!) yapıyordu: "Sevdiğim için gerekirse ailesinin kapısında yatarım.... Gerekirse kafama sıkarım..." Aman... Aman... Ve dahi aman!.. Sözde "mutlu çift yaratmak için" yola çıkan yarışma şimdi kızların namuslarının sorgulandığı, damat adaylarının ve kaynanaların "ruh sağlığının" analiz edildiği, toplumun hep birlikte jüri masasına kurulup, "ilişki guruluğuna" soyunduğu bir arena haline geldi. Şimdi soruyorum: Bu kadar sağlıksız, gergin ve infazcı bir ortamdan iki gencin "mutlu, mesut ve evli" olarak ayrılacağına inanıyor musunuz? Haydi onu bir tarafa bırakalım. Peki ya stüdyolara doluşan ve bu hararetli tartışmalarla ilgili "derin analizlere" soyunan halkımıza ne buyurulur? Bir yabancı şu halimizi görse, "Yahu bu Türkler sosyolojiyi, psikolojiyi yemiş, yutmuş. Hepsi birer ilişki gurusu olmuş. Bu kadar uzman vatandaşın yaşadığı bir ülkede tüm insan ilişkileri sorunsuz yürüyordur herhalde" demez mi? Oysa gazetelerin 3. sayfaları aile sorunlarından kaynaklanan cinayetlerle dolu. Adliyeler boşanma davalarına yetişemez halde. Yahu şu Tülin'e, Caner'e, Ata'ya, Sinem'e, Semra hanıma verdiğimiz aklı, harcadığımız enerjiyi biraz da evimize saklasak ya!..