Bir anne düşünün... Biricik evladının, gözü dönmüş teröristler tarafından hunharca katledilmesini televizyon ekranında izliyor. Eşi ve çocukları da öyle... İşte habercilerin en zor yol ayrımı buradadır. Bir tarafta "haber" öte yanda "duygular". Genellikle "haber" yoluna sapılır. Bir annenin, bir eşin. bir çocuğun o görüntüler karşısında neler hissedeceği, adına "profesyonellik" denen yaklaşımla göz ardı edilir. Önceki gün de böyle oldu. Murat Yüce adlı şoförün teröristler tarafından katledilişi benim izlediğim tüm haber bültenlerinde yayınlandı. Evet, belki silahın ateşlenmesi ve kurşunun isabet anı sansürlendi. Ama geri kalanı da yeterince dehşet vericiydi. Ertesi gün ise gazetelerin birinci sayfalarında zavallı adamın ölüm anı tüm detaylarıyla yer aldı. Eminim bu görüntüler o acılı annenin, eşin, çocukların beyinlerine ömür boyu çıkmayacak şekilde kazınmıştır. Ben o akşam umutsuzca televizyon kanalları arasında dolaştım. Bekledim ki, bir tanesi çıkıp, "Biz ailesini ve yakınlarını düşünerek Murat Yüce'nin katledilme görüntülerini yayınlamıyoruz. Varsın haberimiz, görsel açıdan eksik kalsın. Varsın reytingimiz birkaç puan düşsün" desin. Peki bir haber yönetmeni ya da anchorman çıkıp ekranda böyle söyleseydi, o kanal ne kazanırdı, ne kaybederdi? Kaybedeceği sadece reyting olurdu. Peki ya kazanacağı? İnsan yaşamına gösterdiği saygı nedeniyle takdir, güven ve onur... Ne dersiniz? Az mı?