Kimse kusura bakmasın, bugün bu sütunlarda jüri üyesi olarak görev yaptığım Akademi Türkiye'yi eleştireceğim. Cumartesi gecesi Pınar'ın kostümünü eleştirdim. Bu konuda çok sayıda telefon, mektup, E-mail aldım. Vatandaşların büyük bir bölümü benimle aynı fikri paylaşıyordu. Ancak içlerinde Pınar'a haksızlık ettiğimi söyleyenler de vardı. Bir konunun altını önemle çizmek istiyorum: Benim eleştirdiğim Pınar değil, kostümüydü. Pınar'dan canlı yayında şunu duymak istiyordum: "Bu kıyafeti giymeye beni zorladılar..." Ama Pınar bunu yapmak yerine "Ben büyük oynuyorum" demeyi tercih etti.
Belki de doğruyu söylerse jürinin kendisine tavır alacağını düşündü. Ama eğer gerçeği söyleseydi, ona en büyük desteği ayakta alkışlayarak ben verecektim. Pınar şimdi bir başka kabus yaşıyor. Hafta sonu söylemesi için kendisine "Kırıcan mı Belimi?" adlı şarkı verildi. Sakın yanlış anlaşılmasın. Ne Ayşe Hatun Önal'ın şarkıcılık çabasını küçümsüyorum, ne de bu şarkıya ter akıtanların emeğini... Ama bunca spekülasyondan, tartışmadan, kaostan sonra, hele Pınar, Kreatif Direktör Dilara Endican'ın hatalı seçimi nedeniyle bir kez daha kendi içine kapanmışken, "Çeksene elini, kırıcan mı belimi?" ya da "Ayılık senin hamurunda var" gibi sözlere sahip, buram buram seks kokan bir şarkıyı ona dayatmak niye? Şimdi bu şarkının yeri mi, zamanı mı? Pınar "Ben bu şarkıyı söylemek istemiyorum" dedi.
Sonuna kadar haklıdır. Hem bir jüri üyesi olarak, hem de doğruları işaret etmeye çalışan bir gazeteci kimliğiyle bu "haklı direnişinde" sonuna kadar Pınar'ın yanındayım. Umarım, Akademi'nin yapımcıları ve müzik direktörleri de Pınar'ı sahnede bir kez daha zor durumda bırakacak bu dayatmadan vazgeçerler. Bu kez yolu, "tekerlek kırılmadan" gösteriyorum. Anlayana...