BAKKAL AMCAYI KÜSTÜREMEM DEDİM
-28 Şubat döneminde TSK bağlantılı birçok vakfa para aktarmak zorunda kalmanız ödediğiniz bedellerden biri miydi?
-Yo, bir kere ben sormuştum. Bu işin önderlerinden bir Paşaya, şimdi de konuşan, fikir zerk eden... İsmini boşver. Bana dedim haber gönderildi Ülker de bir şey yapsın. Memlekette kimin yanında olduğunu göstersin filan. Dedim ne yapabiliriz? Mesela dediler ilan verseniz. Peki yaparım ama şöyle bir şey var. Ben 150 bin tane bakkala gidiyorum, mal dağıtıyorum. Siz bakkalları tanıyorsunuz. Benim işimin hacmini biliyorsunuz. Bu ilanı versem, 28 Şubat'ı desteklesem bakkal amca küsmez mi dedim. Çünkü onlar da biliyorlar ki halkın çoğunluğu demokrasiden, özgürlükten yana. Ben de bir ticari firma olarak böyle bir şey yaparsam ticaretim zarar görür. Bakkal amca bana küsmez mi? Haa dediler, biz bunu görüşelim dediler. Bir hafta sonra dediler ki sen doğrusunu yapıyorsun, bakkal amcayı küstürme dediler.
-Para yatır şu vakfa demediler mi?
-Yok ya, kimse öyle bir şey istemedi. Sabri Bey'in kendisi dedi. "Oğlum biz zekât veriyoruz. Ben çok üzülüyorum, Güneydoğu'da çocuklar kolsuz bacaksız kalıyorlar. Bunlara bir protez falan yapsak, böyle bir şey bulsak, onlara yardımcı olsak. Genç çocuklar, bunların hayatları, nasıl devam edecek?" dedi. Peki, bakayım ben dedim. Gittim Milli Savunma Bakanlığı'na. İsmet Sezgin'den randevu aldım. Konuştum, anlattım. Dedim İsmet abi böyle böyle. Sabri Bey'in böyle bir arzusu var. Tamam, ben konuşayım paşalarla dedi. Bir rehabilitasyon merkezi kuruluyormuş. O zaman iyi bir para verdik. Hatta Milli Savunma Bakanlığı'na çağırdılar beni. Çeki ben götürdüm. Orada bir seremoni yaptılar. Paşalar geldiler. Ama Sabri Bey bana tembih ettiği için, İsmet abi dedim bu verdiğimiz para Sabri Bey'in zekâtıdır. Ona göre, böyle bir işe harcayacaksınız dedim. Biz Müslüman değil miyiz biliyoruz zekâtın ne olduğunu dedi.
BENİM MALLARIM PAHALI ORDU KANTİNİNE GİREMEZ
-O dönemde yönetim kurullarınızda paşalar yer aldı mı?
-Yok, kimse öyle bir şey istemedi. Kimse şuraya bağış yapın demedi. Kimse şu yönetim kuruluna şu paşayı alın demedi. Bunları yazanlar, çizenler ya kendi gölgesinden korkanlar yahut da diğerlerini korkutmak için yazanlar. Böyle bir şey yok. Ben akıl ettim. Yaşar Büyükanıt'a gittim. O da bir Fenerbahçelidir. Konuştuk ettik, görüştük. Aslan Paşa vardı istihbarat başkanı. Şimdi Harp Akademileri'nin başında. Onunla da konuştuk o zaman. O gün Hrant Dink vuruldu hatta. Aslan Paşa kitap kurdudur. Ona bir takım güzel kitaplar da götürmüştüm. O da bana kitap vermişti. Yaşar Paşa'ya da Ülker'in büyüklüğünü, durumunu anlattım. O bana "Bir şey var mı yapabileceğimiz?" dedi. Mal alıyorlar, almıyorlar filan. Paşam dedim. Benim mallarımı siz kantinlerde satamazsınız.
-Neden?
-Benim mallarım pahalı. O kantinlerde ucuz mal satıyorlar. Ucuz malı belki pahalı satıp para kazanıyorlar. Döner sermaye yapıyorlar. Bütün kantinler öyledir. Ama bir problem yok. Çünkü terhis olduklarında Ülker yiyorlar. Her yerde var çok şükür. Çok da satılıyor. Böyle bir iyi görüşmemiz olmuştu. Sonra Tolon Paşa'dan randevu aldım. Selimiye'de komutan. Gittim. Başka bir işadamı daha vardı. İkimiz beraber gitmiştik. Sen dedi hangi Murat Ülker'sin? Paşam dedim şu meşhur olan. "Ha" dedi, "Sabri Bey'in oğlu musun? Babanı tanırım" dedi. Üç beşten sonra, "sen" dedi "Tayyip Erdoğan'ı tanıyor musun?" Paşam dedim Tayyip Erdoğan şu kadar zaman İstanbul'da belediye başkanlığı yaptı. Ben de burada işadamıyım. Onu bırak dedim kendisi şimdi başbakan. Ne demek tanıyor musun? Tanımayı bırak dedim, destekliyorum. Herhalde o konuşma ona ters geldi ki, öyle bakınca dedim, ben ondan önceki hükümeti de destekliyorum. Ben işadamıyım. Türkiye'de ticaret yapıyorum. Bundan sonra gelecek hükümet kimse onu da peşinen destekliyorum dedim. Sonra biraz konuştuk. Bu şehit cenazelerinde falan namaza duruverseniz ne olur.
POSTALLARIMI ÇIKARIP NASIL ABDEST ALAYIM?
-Çok güzel demişsiniz.
-Ayrı yerlerde oturuyorsunuz, ayrı servislerle gidip geliyorsunuz dedim. Halkın içine giriverseniz dedim. Böyle konuştuk karşılıklı, güzel bir sohbet oldu.
-Tolon Paşa ne dedi, haklısınız böyle yapmalıyız dedi mi?
-Orada abdest alınacak sanıyordum dedi. Nasıl postalı, üniformayı çıkarayım dedi.
-Ha cenaze namazını o yüzden kılmıyor!
-Şimdi öğrendim dedi. Önceden abdest alıp gidiyorum, kılıyorum namazlarını dedi.
-Ne kadar yabancılaşmış bakar mısınız?
-Ama sen milletin paşasını da aşağı düşürme.
-Bırakın Allah aşkına Murat Bey.
-Başka bir şey anlatayım. Aydınlık bir yazdı o dönem. İşte irtica şemaları, şunlar bunlar. Mahkemeye verdik, Dedik ki yok böyle bir şey. Sabri Bey'in adını koymuş. Mahkemede dedi ki Aydınlık, "Efendim biz bunları Genelkurmay'dan aldık". Hakim dedi ki 'yazın, Genelkurmay'a sorun. Genelkurmay böyle bir şey yapıyor mu?' Aydınlık, "Hakim taraf tutuyor, reddi hakim talep ediyoruz" dedi. Bir üst mahkemeye gitti. Reddi hakim talebi bozuldu aynı mahkemeye geri geldik. Hakim tekrar yazdı Genelkurmay'a. Genelkurmay'dan cevap geldi. Yaşar Büyükanıt'ın imzasıyla. Dedi bizde böyle bir bilgi yok. Biz bunları dosyalamıyoruz, araştırmıyoruz. Biz böyle bir şey vermedik. Mahkeme de Aydınlık'ı mahkûm etti. Ben icra etmedim, iyi bir tazminattı. Aydınlık da kapattı kaçtı. Sonradan Doğu Bey ile görüştük. O bizim PR çalışmalarına falan katıldı sonradan. İnsanlar birbirini tanıyınca, yüz yüze küfretmek olmaz. İkincisi ben de kötü bir adam değilim. Adam beni tanıyınca niye benden hoşlanmasın. Ondan sonra Cumhuriyet Gazetesi de bir yazı yazmıştı. Verdik mahkemeye. Mahkemeyi kazandık, iyi bir tazminat kazandık. Avukat zaten arada bir, bir torba geliyor elinde. Naylon torba, içi para dolu. "Sabri Bey'e bunu ver" diyor. Ne bu? Diyor "Şu kadar milyar tazminatlardan aldık, helal para." Davayı kazandığımız dönemde Cumhuriyet'in yazarlarından birisini vurdular. Adını hatırlayamadım şimdi.
-Onat Kutlar olmalı.
-Yargıtay'da sözlü savunma yapılacak. O yazar vurulunca memlekette yer yerinden oynadı. Biz de dedik ki biz bu savunmada haklı olduğumuzu biliyoruz. Burada bu savunmayı yaparsak bunu alacağımızı biliyoruz. Ama bu kadar üzüntülü bir günde, Cumhuriyet ailesi bu kadar üzgünken bunu yapmak istemiyoruz. Vazgeçtik davamızdan ki kazanmıştık. Sonra ben İlhan Selçuk'tan Cola Turka hakkında tebrik aldım.
-Yanlış mı hatırlıyorum. Siz 28 şubat döneminde Cumhuriyet Gazetesi spor ekine sponsor mu olmuştunuz?
-Bütün gazetelere hala sponsoruz.
-Şu anda ordu kantinlerde Ülker var mı?
-Var. Onlar almak istiyorlarsa, ben satmak istiyorsam her zaman var.
-Ne zamandan itibaren bu yasak delindi?
-Resmi olmayan bir yasağı soruyorsun. Olmayan bir yasak nasıl delinir. Yok ise olmamıştır.
-Israr ediyorum ve soruyorum.
-Cevap veremem. Hekimlerin hasta gizliliği gibi bizim de müşteri gizliliğimiz var.
-AK Parti iktidara geldikten ortalık yumuşadıktan sonra mı, hadi gelsin mallar dendi?
-Ak Parti iktidara geldikten sonra ortalık yumuşamadı ki. Epey bir kavga gürültü oldu. Hatırla.
-Peki. Bu mahkemeler filan... Süngü düştükten sonra mı girdiniz kantine?
-Süngünün düştüğünü duymadım. Süngüsüz tüfek ne işe yarar. Düz bir av tüfeği olur o zaman. Türkiye Cumhuriyeti'nde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusunda, Ülker gibi bir firmadan ben mal almam diye resmen yazı yazacak, söyleyecek adam yok. Olamaz da.
-Gayri resmi olabilir.
-Gayri resmi herkes söyleyebilir.