Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Geçen sene sonunda OECD bir rapor yayınladı. Raporun konusu OECD ülkelerinde gelir dağılımının nasıl hızla bozulduğuydu. İki tane istisnai ülke gösteriyorlar. Bu ülkelerden bir tanesi Türkiye'' dedi.
Babacan, Bursa Girişimci İşadamları Derneği tarafından Almira Otel'de düzenlenen ''Riskler ve Fırsatlar'' konu başlıklı ''Dünya ve Türkiye Ekonomisinin Durumu'' toplantısında, dünyada şartlar, koşullar, tablo ve dengelerin hızla değiştiğini söyledi.
Türkiye'nin Çin, Hindistan, Asya'dan rekabet şikayeti olduğunu ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
''Ucuz iş gücüyle belki bazı ürünleri, ucuz üretiyorlar, bizim piyasamıza giriyorlar, bazı sektörlerimizi sıkıntıya sokuyorlar. Peki Türkiye ne yapmalı? Türkiye, bir yandan milli geliri yükselen bir ülke, aynı zamanda gelir dağılımının da hızla düzeldiği ülke. Ve bu konuda bir istisnayız. Geçen sene sonunda OECD bir rapor yayınladı. Raporun konusu OECD ülkelerinde gelir dağılımının nasıl hızla bozulduğuydu. İki tane istisnai ülke gösteriyorlar. Bu ülkelerden bir tanesi Türkiye. Yani bunca ülkenin gelir dağılımı hızla bozulurken, zengin ile fakir arasındaki uçurum artarken Türkiye'de ise tam tersine zengin ile fakir arasındaki uçurum kapanıyor.''
Babacan, Türkiye'de gelir dağılımının gittikçe düzeldiğini belirterek, ''Yoksulluk çok hızlı bir şekilde azalıyor. Bir doların altında nüfusumuz kalmadı. 'Günlük bir dolar' diye yoksulluk ölçüsü vardır, Dünya Bankası'nın, Birleşmiş Milletler'in. Böyle nüfusumuz kalmadı. Bugün ekonomik başarısıyla tanınan ülkelere bakın, Çin'e, Hindistan'a, Brezilya'ya bakın, hepsinde çok ciddi yoksulluk sorunu var. Zengini çoğalıyor ama bir o kadar da yoksul kesimi var. Kronik hale geliyor'' ifadelerini kullandı.
''Bugün bakıyoruz Avrupa'ya, birçok ülkede ciddi bir siyasi liderlik sorunu var''
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Bugün bakıyoruz Avrupa'ya, birçok ülkede ciddi bir siyasi liderlik sorunu var. Siyasi karar alma mekanizmaları çalışmıyor. Bir zamanların istikrar birliği olarak görüldüğü AB, bugün baktığımızda gerçekten her ülkenin tek tek sıkıntı yaşadığı hem de ortak hareket etme konusunda zafiyetler göstermeye başlayan bir tablo arz ediyor'' dedi.
Babacan, Bursa Girişimci İşadamları Derneği (BUGİAD) tarafından Almira Otel'de düzenlenen ''Riskler ve Fırsatlar'' konu başlıklı ''Dünya ve Türkiye Ekonomisinin Durumu'' toplantısında, Bursa'nın sanayisi, tarımı ve turizmiyle Türkiye'nin göz bebeği olduğunu söyledi.
Bursa'nın bir dünya, Avrupa kendi konumunda bulunduğunu ifade eden Babacan, burasının, aynı zamanda, İstanbul'dan sonra en fazla göç alan, nüfusu hızla artan şehir olarak dikkati çektiğini anlattı.
Ülke ihracatında çok önemli başarıyı yakalayan Bursa'da otomotivin, öncü bir sektör haline gelmiş durumda olduğunu vurgulayan Babacan, şöyle konuştu.
''Türk otomobil sektörünün yaklaşık yüzde 70'i burada, bu şehir sınırları içinde faaliyet gösteriyor, üretim yapıyor. Tekstil, 19. yüzyıldan itibaren ilk o ipek dokumasıyla başlayan çok önemli bir sektördür. Halen Bursa için öncü bir sektördür. Değişen şartlara ve piyasa koşullarına göre, tekstil sektörü de kendini şartlara adapte ederek, yenileyerek, modernize ederek yeni pazarlar ve ürünlerle kendini geliştiren sektör olarak devam ediyor. Tarımda gerçekten bir zamanlar Bursa Ovası tarımıyla meşhurdu. İlk şeftali ağaçları kesilip fabrikalar kurulurken bir miktar eleştiri konusu olmuştur kuşkusuz. Bugün de bakarsanız tarım, Bursa'da önemli sektör olmaya devam ediyor. 13 organize sanayi bölgesinin olduğu başka şehrimiz artık parmakla sayılacak kadar az.''
Ekonomi, sanayi açısından bu kadar önemli bir şehir olan Bursa'nın yükselişinde iş adamlarının, özel sektörünün büyük payı olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Dünya kenti sıfatı unvanını kazanmak, başarı, çalışmakla oluyor. Bursa'da herkes çok çalışıyor, en iyisi için çalışıyor. Çok çalışınca dürüst de çalışınca sonuçlar her zaman olumlu oluyor'' dedi.
Uludağ Ekonomi Zirvesi
Babacan, yarın bir ilkin gerçekleştirileceğini ve Uludağ Ekonomi Zirvesi'nin yapılacağını dile getirerek, şunları söyledi:
''Bu konuda Valimizle görüşmelerimizi yaparken bize 'Davos'tan ne eksiğimiz var?' dedi. Gerçekten durum böyle. Tabiatsa tabiat, ekonomiyse ekonomi, dinamizm... Her şey var. Geriye kalan iyi bir organizasyon, unsurları bir araya getirip iyi bir eser ortaya çıkarmak. Yarın yapılacak, bir ilk olur inşallah. Gönülden arzu ederim ki bu, geleneksel sıfat da kazanır, özellikle uluslararası boyutta her yıl gelişerek devam eder. Bursa'nın, Uludağ'ın güzelliğini dünyaya daha fazla tanıtmak ve anlatmak, Uludağ'ı dünya markası yapabilmek için bu iyi bir fırsat diye düşünüyorum.''
Başbakan Yardımcısı Babacan, ülkenin son 9,5 yıldır önemli bir dönüşüm süreci yaşadığını vurgulayarak, uzun süredir Türkiye'ye gelmeyen yabancı konukların, ''Türkiye bambaşka bir yer olmuş. 10-15 yıl önce geldiğim Türkiye ile bugünkü Türkiye neredeyse iki ayrı ülke' dediklerini kaydetti.
''Birçok ülkede ciddi devlet adamı eksikliği görüyoruz''
Ülkedeki bu gelişmede özel sektörün, iş dünyasının önemli katkılarının bulunduğunu vurgulayan Babacan, şöyle devam etti:
''Bizler Hükümet olarak aslında yaptığımız en önemli katkı, güven ortamını memleketimizde sağlamaktır. İş dünyası için en önemli konu bu. Güven, istikrar, öngörülebilirlik, akşamdan sabaha değişmeyen, süreklilik arz eden politikalar. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, ABD'ye Avrupa'ya bakıyoruz, bunca zenginliğe, ekonomik güce rağmen güven ortamını zedeledikleri için büyük sıkıntılar yaşıyorlar. ABD'nin henüz 2012 bütçesi bağlanmış değil. 2012 bütçesinin nasıl bütçe olacağı, ne kadar açık olacağı, gelir giderin nasıl dengede buluşturulacağını henüz kimse bilmiyor. Bugün bakıyoruz Avrupa'ya, birçok ülkede ciddi bir siyasi liderlik sorunu var. Siyasi karar alma mekanizmaları çalışmıyor. Bir zamanların istikrar birliği olarak görüldüğü AB, bugün baktığımızda gerçekten her ülkenin tek tek sıkıntı yaşadığı hem de ortak hareket etme konusunda zafiyetler göstermeye başlayan bir tablo arz ediyor. Birçok ülkede ciddi devlet adamı eksikliği görüyoruz. Gerçekten ülkesini geleceğini düşünen uzun vadeli bir perspektifle hareket eden, sadece bugünü, yarını ya da siyasi bekasını değil şöyle bir ülkesinin ya da Avrupa'nın uzun vadeli çıkarlarını düşünen, gözeten siyaset adamı, çok çok azaldı Avrupa'da. Bu da ayrı bir kaygı unsuru.''
Babacan, Avrupalı iş adamlarıyla oturup konuştuklarında birçok şikayet dinlediklerini ifade ederek, iş adamlarının ''Türkiye'ye bakıyoruz ve bir de kendi ülkemize bakıyoruz. Burada (Türkiye'de) özel sektör için çabalayan, özel sektörün önünü açmak için uğraşan, istikrar için politikalar üreten bir devlet anlayışı varken bizim oralarda artık bunu göremiyoruz'' dediklerini söyledi.
''Oh olsun''
AB'nin kurucu ülkesi olan, Avrupa'nın en büyük ekonomilerinden biri durumundaki bir ülkenin iş dünyasının en önemli örgütünün başkanıyla, bir süre önce katıldıkları uluslararası toplantıda görüşme imkanı bulduklarını anlatan Babacan, ''Kendileri için bir şey yapmamızı istediler. 'Bizim yöneticilerimizle, hükümet üyelerimizle biraz konuşsanız, biraz anlatsanız. Türkiye'de neler yaptığınızı, konulara nasıl yaklaştığınızı biraz paylaşsanız. Gerçekten öğrenmeleri gereken çok şey görüyoruz sizde' dediler'' ifadesini kullandı.
Ali Babacan, bunların sevindirici olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
''Bir miktar sevindiriyor öte yandan da hemen yanımızda, dünyanın en büyük ekonomik yapısı açısından da kaygı verici durum. Hemen yanı başımızdaki ülkelerde ekonomilerde işler bu noktalara geldiyse, ihracatımızın yüzde 45'ini yaptığımız, finans kanallarıyla yoğun bağlarımızın olduğu Avrupa'nın geleceğinin bizi çok çok yakından ilgilendirdiğini vurgulamak istiyorum. 'Ne halleri varsa görsünler, iyi oldu, bizi o kadar uğraştırdılar üye yapmadılar, şimdi de başlarına bunlar geldi, oh olsun' diye tavır içine asla girmememiz gerekiyor. Ne kadar uluslararası ortama giriyorsak hepsinde AB ekonomisinin, genel istikrarının daha iyiye gitmesi için görüşlerimizi arz ediyoruz. Avrupa'nın özellikle siyasi kriterleri, Avrupa'nın yakaladığı demokratik standartlar, her ne kadar ekonomiyle ilgili sorunlar olsa da bizim için çok önemli. AB sürecinde, inatla ısrarla, devam etmemizin en önemli sebeplerinden birisi, Türkiye'nin yüksek demokratik standartlara ulaşması için bu sürecin bize faydalı olacağına inanmamızdır.''
Siyasi ve ekonomik istikrarın, reformların el ele gitmesi gerektiğini belirten Babacan, ikisinden birisinde zafiyet olduğunda, başarısızlığın beraberinde geleceğini bildirdi.
Babacan, ''Avrupa, her ne kadar temel hak özgürlüklerde, yargı sisteminde, demokrasi anlayışında çok ileri olsalar da ekonomi konusunda yapılması gerekenleri yapmadılar. Bir mirasyedilik anlayışı söz konusu oldu. 'Nasılsa biz büyüyüz, kredibilitemiz tam, istediğimiz kadar borçlarınız bize bir şey olmaz' dediler'' diye konuştu.
Avrupa'nın yaşadıkları
Avrupa'nın yaşadıklarını itibarlı bir firma örneğiyle açıklayan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İtibarlı firma düşünün, bankalarda kredisi sonuna kadar açık. Her yerden malını alıp, satar. O itibara güvenip de hesap kitapta yanılmaya başlarsa gelir-gider, kar-zarar, borç gibi dengelerde zafiyet başlayınca sadece sözle giden itibar bir süre sonra kesintiye uğrayabilir, aksaklık olabilir. İşte Avrupa'nın yaşadığı böyle. 'Biz Avrupa'yız bize bir şey olmaz. Milli gelirimizin yüze 60'ı borç nedir ki, 70 olsa da 80 olsa da 90 da olsa bir şey olmaz' derken ciddi bir güven ve itibar kaybı piyasalarda başladı. AB ortalamasında borç, milli gelirin yüzde 90'ı, bütçe açığı birçok ülkede yüzde 8-9'larda. 25 ülkenin yaptığı anlaşma her ülke için hedefler gösterip belli süre içinde bütçe açıklarını yüzde 3'e indirmekle ilgili. Türkiye'ye bakın bütçemizi yüzde 1,4'lük açıkla tamamladık. Borç stoku ortalama yüzde 90'larda iken Avrupa'da, bizim yüzde 39 küsurla kapatmış olacağız. Tam rakamları bu ay sonu itibarıyla açıklayacağız.''
Türkiye'nin kamu mali yapısının farklılaştığını vurgulayan Babacan, bankacılık ve finans sektörünün sağlamlığıyla ilgili mukayese yapıldığında da tablo son derece farklı olduğunun görüleceğini ifade etti.
Bankacılık ve finans sektörü
Avrupa'da birçok banka sıkıntı çekerken Türkiye'de her bir bankanın mali bünyesinin sağlam olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Son krizde pek çok devlet kendi bankasını kurtarmak için milyarlarca avroluk kaynak aktarmak zorunda kalırken, Türkiye'de biz hiçbir bankaya tek kuruş bile destek vermek zorunda kalmadık, gerek olmadı. Çünkü bizim yaptığımız bankacılık reformu, gerçekleştirdiğimiz güçlü düzenlemeler sayesinde bankaların problemi yoktu. Krize rağmen sorun yaşamadık. ABD, Avrupalı bankalar, kendi ülkelerinde sıkıntı yaşarken Türkiye operasyonu sapasağlam ayakta kaldı. Bunların ortağı yöneticisi aynı'' ifadelerini kullandı.
Babacan, bankanın Avrupa'daki asıl merkezinin sıkıntı yaşayıp Türkiye operasyonunun ayakta kalmasında Türkiye'deki kuralların etkili olduğunu belirterek, ''Bunlar katı kurallar. Dünyadaki genel bankacılıkla ilgili düzenlemelerden öte katı kurallarımız, ihtiyatlı kurallarımız var. Bu tutum sayesinde bankacılık sektörümüz de bu krizden korundu. Finans sektörüne her ne kadar kızsak da farklı düşünsek de ekonomi için yine o kan pompalanmasında, ekonomiyi canlı tutmada çok temel sektör. Finans sektörü, sıkıntılı olduğu anda reel sektörün işini normal yapması mümkün değil. Hemen zincirleme sorunlar başlar. 2010-2011'de yüksek büyüme hızlarını yakalamışsak, bu bankacılık sektörünün sıhhatli olması ve kredi kanallarının açık olmasıyla yakından ilgili'' dedi.