Şubat 2001'de Cumhubaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit arasında yaşanan "Anayasa fırlatma" olayının ardından piyasalarda ipler koptu. Borsa çakıldı, faizler fırladı, dövize hücum başladı. Hazine tarihinin en büyük borç ödemesi öncesinde büyük bir talihsizlik yaşıyor, Merkez Bankası olağanüstü önlemler alıyordu. Günün sonunda 'beceriksiz' politikacıların pisliğini bürokratlar
temizlemek zorunda kalıyordu! Ya da en azından medyaya yansıyan haliyle böyle görünüyordu. Oysa Aralık 2000'de Demirbank'ın batmasında rol oynayan Merkez Bakası bu kez
daha fazla bankanın ipini çekecek bir yol bulmuştu. 21 Şubat'ta yaşananlar derin bürokrasi (ya da adına her ne denirse) bir takım bankaları kollayıp, bazılarını yok ettiği bir gün olarak tarihe geçti. En büyük zarar tabii ki kamu bankalarındaydı.
Anayasa fırlatılmasının ardından dövize atak olunca, Merkez Bankası piyasaya 20 ve 21 Şubat'ta piyasaya
TL vermeyi durdurdu. Medyada 'dahiyane plan' denilen bu hamle, piyasaya katrilyonlarca lira borcu olan kamu bankalarının idam fermanı oldu. Kamu bankaları
özel bankalara olan borçlarını ödeyemedi, sistem zincirleme olarak kilitlendi. Bankacılık sistemindeki EFT sistemi kapanamadığı için
kredi kartları bile çalışmıyordu.
Özel bankalara karşı temerrüde düşen kamu bankalarına birkaç gün içinde yaklaşık 1 katrilyon liralık ek faiz faturası çıktı.
DÖVİZE SALDIRI DURMUYOR
Olağanüstü önlemlere rağmen Merkez Bankası 21 Şubat sabahı
yeni bir şokla uyandı. Aynı gün Hazine'nin 3.9 milyar lira olarak yaptığı, Cumhuriyet tarihinin en büyük ödemesi vardı. Hazine'den parayı alanlar dövize hücum etti. Ve akşam saatlerinde, başta Merkez Bankası Başkan
Yardımcısı Süreyya Serdengeçti ile Hazine Müsteşar
Yardımcısı Faik Öztrak'a yakınlığıyla tanınan Hürriyet muhabiri Erdal
Sağlam, aynı grubun televizyonu CNN Türk ekranlarında canlı yayına başladı…
Sağlam, Ankara'daki Başbakanlık binasının önünde kendinden emin şekilde
Türkiye'nin dalgalı kura geçişini duyuruyordu. (O gün diğer TV kanallarını seyredenler aynı saatlerde Tuncay Özkan'ın Kanal D'de benzer bir haberi okuduğunu da söylüyor) Binada Başbakan Ecevit dışında bakanlar ve bürokratlar vardı. O toplantıya
katılan Sümer Oral'ın daha sonra söylediğine bakılırsa toplantı odasından tuvalet molası dışında çıkan kimse olmamıştı.
DALGALI KURU NASIL ÖĞRENDİK!
Resmi açıklama, Erdal
Sağlam'ın CNN Türk'teki anonsundan saatler sonra gece 02.30'da geldi.
Türkiye'nin dalgalı döviz kuru sistemine geçtiği duyuruldu.
Sağlam'ın o günkü haberi ve dalgalı kura geçişin hemen öncesinde düşük
fiyattan 5.4 milyar dolarlık döviz satıldığının ortaya çıkması, spekülasyona neden oldu. Dalgalı kura geçişin önceden sızdırıldığı ve birilerinin bundan büyük paralar
kazandığı iddiaları açıkça dillendirilmeye başlandı. Daha sonra Meclis
Araştırma Komisyonu raporunda, o günler için şu tespitler yapıyordu: "Krizin baş gösterdiği 19, 20 ve 21 Şubat günlerinde Merkez Bankası kasasından 21 bankaya yaklaşık 5.4 milyar dolarlık döviz
satışı yapıldı. Bu bankalardan 9'u ise siyasilerle olan eş-
dost ahbaplığı sayesinde 4.1 milyar dolar alarak krizde olağanüstü kâr etti. Merkez Bankası
eski Başkanı Gazi Erçel, 52 milyar lirasını 19 Şubat 2001 tarihinde dolara çevirmiştir. Bu hesaplardan birinin
vadesinin 9 gün önceden bozdurulmak suretiyle dolara çevrilmiş olması dikkat çekicidir." Bahsedilen 5.4 milyar dolarlık dövizden en yüksek tutarı Citibank ve Deutsche Bank satın aldı. Komisyon raporuna göre;
Türkiye'nin dev holdingleri ve bankaları da döviz alımında pay sahibiydi. Ancak medya işin üstünü örtecek günah keçisini bulmuştu. Fatura, 53 bin lirasını dolara çeviren Gazi Erçel'e kesildi ve böylece diğerlerinin üstünün örtülmesi sağlandı.
2001 KRİZİNİN BORÇLARI SİLİNDİ
Hazine Müsteşarlığı, 2000-2001 arasında ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetleri'nin (DİBS) tamamının itfasını yaparak, borç stokunu
temizledi. Böylece 2001'deki krizde alınan tüm borçlar da silinmiş oldu. Hazine'den yapılan açıklamada, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinden sonra TMSF kapsamındaki bankalar ile kamu bankalarının mali yapılarının düzeltilmesi amacıyla Hazine tarafından ihraç edilen DİBS'lerin tamamının itfası yapılarak 2010 sonu itibarıyla borç stoku kalmadığı bildirildi. Hazine'nin verilerine göre 2000-2001 arasında ihraç edilen senetlere ilişkin borç stoku 10 yıllık dönemde toplam 369 milyar 831 milyon
TL'ye ulaştı.
BAŞARISI ÖDÜLLENDİRİLDİ!
Hazine Müsteşarlığı, 2000-2001 arasında ihraç edilen Devlet İç Borçlanma Senetleri'nin (DİBS) tamamının itfasını yaparak, borç stokunu
temizledi. Böylece 2001'deki krizde alınan tüm borçlar da silinmiş oldu. Hazine'den yapılan açıklamada, 2000 Kasım ve 2001 Şubat krizlerinden sonra TMSF kapsamındaki bankalar ile kamu bankalarının mali yapılarının düzeltilmesi amacıyla Hazine tarafından ihraç edilen DİBS'lerin tamamının itfası yapılarak 2010 sonu itibarıyla borç stoku kalmadığı bildirildi. Hazine'nin verilerine göre 2000-2001 arasında ihraç edilen senetlere ilişkin borç stoku 10 yıllık dönemde toplam 369 milyar 831 milyon
TL'ye ulaştı.
FISCHER TÜRKİYE'Yİ BİLE BİLE KRİZE Mİ İTTİ?
Zambia doğumlu bir Yahudi olan Stanley Fischer, olağanüstü parlak bir akedemik kariyerin ardından, 1994 yılında IMF'ye Başkan Yardımcısı olarak atandı. IMF'deki görevi sırasında Meksika, Güneydoğu Asya, Brezilya ve Arjantin'de birçok krize şahit olan Fischer, pratik ve akademik tecrübesiyle dünyanın sayılı ekonomistleri arasında yer alıyordu. Ancak bu parlak ekonomist, belki de kariyerinin en büyük 'hatasını' yaptı ve Türkiye'yi krize sokan "Makroekonomik Program" ı dizayn etti. Ecevit Hükümeti de 1999 sonunda IMF'yle stand-by anlaşması yaparak yerli bürokratların da onayıyla programı hayata geçirdi. Temelinde enflasyonu düşürmeyi hedefleyen program, kurları sabitliyor, daha doğrusu enflasyon hedefi doğrultusunda artan bir kur sistemine dayanıyordu. Program Türkiye'deki bazı ekonomistler tarafından eleştirilse de bu isimler medyadaki 'ünlü ekonomi yazarları' tarafından karşıt kampanyayla anında susturuldu. Fischer'ın programına yapılan eleştirilerin temeli, kurları sabitlemenin cari açığı patlatacağı ve ülkenin krize sürükleneceğiydi. Nitekim bu eleştiri haklı çıktı. Programda 2000 yılı boyunca 4 milyar dolarlık (GSMH'nin yüzde 2'si kadar) cari açık öngörülürken, Türkiye 2000'in ilk 5 ayında 4.2 milyar dolar cari açık verdi.
O ANLAŞMAYI NASIL İMZALADILAR?
Ayrıca, IMF'nin önerdiği programda Türk ekonomisinin 1.5 yıl boyunca sabit kur uyguladıktan sonra dalgalı kura geçmesi öngörülüyordu. Ancak IMF'nin önerdiği kur sistemi karşısında Türkiye'ye verdiği 4 milyar dolarlık kredi de biraz abestti. Çünkü benzer programı daha önce uygulayan Türk ekonomisi büyüklüğündeki Meksika'ya 40 milyar dolar, çok daha küçük bir ekonomi olan İsrail'e 10 milyar dolar verilmişti. Ayrıca 10 yıla yakındır sabit kur uygulayan Arjantin ekonomisi 2000 yılına gelindiğinde patlamak üzereydi. 2001 krizinden sonra hemen herkes hatalı olduğunu kabul etti. Ancak Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp ve Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel'in, o dönemde Fischer'ın programına nasıl onay verdikleri hâlâ muamma.
SÜREYYA BEY'İN YÜKSELİŞİ
21
Şubat günü Merkez Bankası'nın Piyasalardan Sorumlu Başkan
Yardımcısı Süreyya Serdengeçti kendisini arayan gazetecilere "Kesinlikle teslim olmayacağız, piyasalara döviz almalarını
kolaylaştıracak
TL'yi vermeyeceğiz" diyordu. Gerçekten de o gün
TL vermedi. Ancak Süreyya Bey bu açıklamaları yaparken 'birileri' zaten önceden dövizi almıştı. Medyanın 'dahiyane' dediği
TL vermeyi durdurma operasyonu,
kamu bankaları başta olmak üzere likidite açığı bulunan bankalarının zararını artırmaktan başka işe yaramadı. O bankaların çoğuna zaten daha sonra el konuldu. Süreyya Bey daha sonra Meclis Yolsuzlukları
Araştırma Komisyonu'nda kendini "19 Şubat sabahı, Ecevit MGK'dan çıkıp açıklama yaptığı saate kadar
Türkiye'deki bütün
ekonomik
göstergeler normaldi.'' sözleriyle savundu. Oysa piyasalar Serdengeçti'nin iddia ettiği gibi, Anayasa fırlatılmadan önce de normal değildi. Gazi Erçel ve Serdengeçti'nin IMF'nin bir şartını yanlış yorumlaması sonrası Demirbank'a para verilmemesi sonucu Kasım 2000'de anormal günler başlamıştı.
MEDYADAKİ
DOSTLARIN DESTEĞİ
Serdengeçti'nin Merkez Bankası'nın para piyasaları bölümünde yönetici olduğu yıllarda,
Türkiye dış şokların da etkisiyle, 1997 ve 1999'da da ağır krizler yaşamıştı. Ancak tüm krizlere rağmen o kariyerindeki
kesintisiz yükselişi sürdürdü. Bunda 'medyadaki
dostlar'ın da büyük katkısı vardı. Serdengeçti en büyük krizin ardından
ödülünü de aldı ve Merkez Bankası Başkanlığı'na oturdu.
GÜNÜN SORUSU: DOLAR KAÇ TL OLACAK?
Olan olmuş ve
Türkiye 22 Şubat sabahına yepyeni bir dünyada uyanmıştı. Gazetelerde "Günün sorusu: Dolar kaç
lira olacak?" manşetleri vardı… Manşetlerdeki sorunun cevabı ise saatler içinde alındı. Dolar 687 binden, 1 milyon
liraya yükseldi.
Türkiye bir günde yüzde 40 fakirleşti.
Oğuz KARAMUK