Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

Adadan doğan parlak yıldız

Spor dostluk, kardeşlik, barış demek. Biz de bu evrensel ilkeye gönülden inandığımız için bu hafta bir Rum gencini konuk ediyoruz. Avustralya Tenis Turnuvası?nda harikalar yaratan Markos Baghdatis?i yani Bağdatlı Markos?u

Konuk olarak kaldığı evde her gece kendisine verilen odaya kapanıyor, ağlıyordu. Önce sessiz sedasız. Sonra başını yastığa gömerek. Daha sonra da hıçkıra hıçkıra. Bir gece, iki gece, üç gece. On gece, on beş gece... Sonunda ev sahibi, babasına telefon etti: "Oğlunuz ağlamaktan helak oldu. Gözleri kıpkırmızı. Galiba buralara alışamayacak." Telefonun öbür ucundaki adamın ses tonunda en küçük bir yumuşama olmadı: "Bırakın ağlasın. Nasıl olsa bir süre sonra göz pınarları kuruyacak. Ve siz o zaman gözbebeklerindeki sıcacık Akdeniz güneşini göreceksiniz." Ailesine ve memleketi olan Afrodit'in adası Kıbrıs'a duyduğu özlemle, üstüne üstlük dilinin tek kelimesini bilmediği bir ülkeye gönderilmenin karabasanıyla her gece ağlayan genç Markos Baghdatis'ti. Henüz 13 yaşındaydı. Ona Paris'in banliyösü Courbevoie'daki evini açan, üstelik öz evlatları kadar seven ama hıçkırıklarına dayanamayan yufka yürekli adam da Laurent Benhayim'di. "Nasıl olsa göz pınarı kuruyunca ağlamayı keser" diyen ise Markos'un babası Hristo Bagdatis.

***
Evet, bu hafta portremiz yılın ilk turnuvası ya da tenis jargonuyla söylersek "Büyük Şilem'in ilk ayağı" olan Melburn'daki Avustralya Açık'ta finale kadar yükselen ve geçen hafta bugün oynanan o son maçta dünyanın bir numarası İsviçreli raket Roger Federer'e özellikle ilk iki sette kök söktüren Markos Baghdatis. Ya da Bağdatlı Markos. Çünkü soyadı o anlama geliyor. Kıbrıs Rum kesiminde ulusal kahraman ilan edilen, adanın tüm dallarda yetiştirdiği gelmiş geçmiş en muhteşem sporcu olarak göklere çıkarılan Markos'u sayfamıza taşımamız, adanın iki tarafı arasında sıcak rüzgarlar estirir mi, daha önemlisi Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün açıkladığı ve AB ile ABD'de olumlu yankılar yaratan 10 maddelik ara çözüm önerisine katkıda bulunur mu; Güney Kıbrıs'ın başında Tasos Papadopulos olduğu sürece sanmıyoruz. Ancak biz Markos'u bu haftanın portresi yaparken, iki ölçütü göz önüne aldık: Bir: Burnumuzun dibinde belki de tenis dünyasının en büyük yıldızlarından biri olarak anılacak bir müthiş raketin doğmak üzere olması. İki: Her türlü siyasal kaygı ya da kriter bir yana, bu coğrafyanın nice cevherler barındırması ya da bu coğrafyanın çocuklarının ne göz yaşartıcı destanlar yazması. Örneğin Andre Agassi. Hollywood yıldızlarının bayıldığı, dünyanın en yakışıklı dazlağı var ya; bizim buralara yakın bir yerlerden İtalya'ya, oradan da ABD'ye göç etmiş bir Ermeni ailenin oğlu o. Örneğin David Nalbantyan. Yine bizim buralardan Arjantin'e savrulmuş bir Ermeni ailenin haklı gururu. Ya kortların gelmiş-geçmiş en efendi, en adam gibi adam oyuncusu, oğullarıma örnek olması için dua ettiğim ahlak anıtı Pete Sampras'a ne demeli? O da iki kuşak önce "Suyun öte tarafı"ndan, yani Yunanistan'dan ABD'ye göç etmiş bir ailenin çocuğu. Ama buraların alışkanlıkları ve tikleri öylesine genlerine işlemiş ki, servis atarken diliyle dudaklarını yalaması, top karşılarken dilini ısırması bile ona kanımızın ısınması için yeter de artar bile.

***
Soyadına bakmayın, Kıbrıslı Markos'un Bağdat'la, Irak'la zerrece ilgisi yok. Ancak pek de uzağında sayılmaz.
Babası Hristo, Beyrut'ta hiç de küçümsenmeyecek nüfusa sahip Yunan Ortodoks topluluğundandı. Bir Lübnan vatandaşı. Annesi Andrulla ise Rum. İki tarafın da dünyanın her yerine yayılmış üyelerinden. Düşünebiliyor musunuz; Markos'un Melburn'da Federer'le final maçını Avustralya'ya yerleşmiş 9 amcası ile 21 kuzeni izledi. İzledi ne demek; onu coşturmak için 4 set süren finalin 4 setinde de kulakları sağır edecek kadar gürültülü sevgi gösterisinde bulundular.

EN KÜÇÜK KARDEŞ
İşte o geniş sülalenin gurbet ellerinde daha bir değer kazanan dayanışmasının katkısıyla Hristo ile Andulla tanıştılar, birbirlerinden hoşlandılar, evlendiler. Ve Kıbrıs'ta yaşamaya karar verdiler. Gittiler. Limasol'a. Hristo bir konfeksiyon atölyesi kurdu. Üç çocukları oldu. Üçü de erkek. Biri Markos. Daha doğrusu, üçüncüsü, en küçüğü Markos. 17 Haziran 1985 doğumlu Markos. Hristo tekstilciydi ama nedendir, nereden takıntıdır bilinmez, oğullarının tenisçi olmalarını istiyordu. Ve hiç değilse birinin ilerde dünya klasmanına (yani Profesyonel Tenisçiler Birliği'nin ATP listesine) girmesini sağlamayı kafaya koymuştu. Pek de geniş olmayan imkanlarından önemli fedakarlığı göze alarak üç oğluna da tenis dersleri aldırmaya başladı. Hem de neredeyse sütten kesildiklerinden hemen sonra. 4-5 yaşlarında. Limasol'da iki tenis kulübü vardı. Baba birine gönderdi. O minicik elleriyle raket kavramayı öğrenmelerinden sonra bu spor, özellikle Markos için tutkuya dönüştü. Tabii babasının telkinlerinin etkisiyle de. 8 yaşında rakip kulüpten teklif alacak kadar ustalaştı. 11 yaşında artık iyice parlamaya başlayınca, profesyonel tenis hayatına alışması için Lefkoşa'daki Tenis Federasyonu'nun eğitim programlarına alındı. 13 yaşında Kıbrıs Rum kesiminin bir numaralı raketi oldu. Hem de sadece gençlerde değil, tüm kategorilerde! Adada o kadar ünlenmeye başlamıştı ki, bir menajer himayesine aldı. Onun çabaları ve girişimleriyle, son derece kapalı bir çevre olan uluslararası tenis camiasına da adımını attı. Birkaç ay sonra Fransa'nın Pireneler'e yakın kenti Tarbes'teki "Küçük Aslar" turnuvasına katılmayı başardı. O sıralar sadece Fransa'nın değil, Avrupa'nın sayılı tenis okullarından birini kurmuş olan bir yıldız avcısının dikkatini çekti. Adı mı? Patrick Muratoğlu. Buyurun yine bizim buraları çağrıştıran bir soyadı. Markos'u gözü tuttu, ailesi ile uzun görüşmelerden sonra bir sözleşme imzalamadı. Limasollu genç artık Fransa'da yaşayacaktı. Patrick'in yardımıyla bir koruyucu aile bulundu. Markos için anne-babadan ve arkadaşlarından uzak yeni bir hayat başlıyordu. Yazının başında anlattığımız her gece başını yastığa gömüp ağlaması işte o günlerin anısı. Neyse ki bunalımı çabuk atlattı. Onu himayesine alan ailenin reisi Laurent Benhayim'in yakın ilgisi ve sevgisi sayesinde: Her akşam iş dönüşü öz çocuklarıyla birlikte Markos'u da öpüyordu. Öz çocuklarına ne getirdiyse, Markos'a da onu alıyordu. Onun sevdiği yemekleri pişirtiyordu evde. Artık günleri Benhayim'in Courbevoie'daki evi ile Muratoğlu'nun Montreuil'deki tenis akademisi arasında geçiyordu. Antrenörlüğünü üstlenen ve bugün de en güçlü kozu olan Guillaume Peyre'nin sıkı eğitimi sayesinde yavaş yavaş basamakları çıkmaya başladı. Kortlardaki kahramanı Patrick Rafter'di. Teniste başarma azmi ve kararlılığının faturasını ödemeyi de göze aldı: Öğrenimini bıraktı. O nedenle sadece ortaokul mezunu Markos. Uluslararası kortlara ilk kez 2001'de çıktı: Paraguay'daki Asuncion Kupası'nda gençler katogorisinde finalist oldu. Ardından aynı dalda Tokyo Açık'ta şansını denedi. Ertesi yıl Brezilya Açık'ta mücadele etti, Amerika Açık'ta finale kaldı. Tabii hep gençler sınıfında. 2003'te yıldızı parlamaya başladı: Amerika Açık'ta finalist, Avustralya Açık'ta şampiyon ve Dünya Gençler Şampiyonu. Artık büyükler, yani gerçek profesyoneller arasına katılması zamanı gelmişti. 2004'te 4 turnuvada büyüklere karşı mücadele verdi: Sao Paulo'da (Brezilya) finale yükselmeyi başardı, Bolton'da (İngiltere) şampiyon olup 25 bin dolarlık çek aldı, Bratislava'da (Slovakya) ise ikinci şampiyonlukla 100 bin doları cebine indirdi. Ama en büyük başarıyı Amerika Açık'ta elde etti. İkinci tura yükseldi. Karşısına Roger Federer çıktı; 3-1 yenildi. Federer'den set almayı başarmıştı! O turnuvada onun dışında sadece bir raket daha Federer'den bir set koparmayı başarabilecekti: Andre Agassi! 2005'te, yani geçen yıl, güneş ışınlarının yansıdığı simsiyah gözleri, sürekli gülen gözbebekleri, uzun kıvırcık saçları ve korsanları andıran sakalıyla kortların sevimli, cana yakın ve "Bu genç de nereden çıktı" dedirtecek kadar can yakan isimleri arasına girmeye başladı. Epey turnuvaya katıldı: Ocak: Avustralya Açık'ta dünya 24'üncüsü Ljubicic ve 13'üncü Robredo'yu yenerek dördüncü tura yükseldi. Mayıs: Roland Garros'ta (Paris) David Nalbantyan'a 4 sette yenilip ilk turda veda etti. Haziran: Wimbledon'da ilk turdaYouzhny'ye 4 sette yenilip ilk turda safdışı kaldı. Hemen ertesinde Corboda'da (İspanya) finalde Falla Alejandro'yu yenip şampiyon oldu. Ödülü: 100 bin dolar. Temmuz: Nottignham'da (İngiltere) yarı finale yükseldi. Aleks Bogdanoviç'le oynadığı yarı final maçını sakatlanıp yarıda bıraktı. Ödülü: 50 bin dolar. Eylül: Orleans (Fransa) turnuvasında yarı finalde Marc Gicquel'e elendi. Ödülü: 63 bin 750 dolar. Ekim: Japonya Açık'ta yarı finale yükseldi. O turnuvada eledikleri arasında klasmanda 10'uncu sırada yer alan Puerta da bulunuyordu. Kasım: Basel'de (İsviçre) Tommy Haas (46 numara), Jose Acasuso (39 numara) ve David Naltbantyan'ı (11 numara) yenerek finale çıktı. Son maçta Fernando Gonzales'e (19 numara) 4 sette boyun eğdi. Ödülü: 850.250 dolar. Gördüğünüz gibi, 1. 83 boyunda, 80 kilo ağırlığındaki Kıbrıslı genç geçen yılı hiç de kötü geçirmedi.

DESTANSI TURNUVA

Ve geldik bu yılın "Grand Şilem" (Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, Amerika Açık ve Amerika Masters turnuvalarından oluşuyor) dizisinin ilk ayağını oluşturan ve o nefes kesen finalin üstünden bir hafta geçmiş olmasına rağmen hala dünyanın her yerinde yığınla gazetede destanlar yazılan Melburn'daki Avustralya Açık'a. Sadece uzak-yakın akrabalarının değil, ada kıtada azımsanmayacak bir topluluk oluşturan Rum-Yunan kökenlilerinin de her maçında müthiş destek verdikleri Avustralya Açık'a. Markos Bağhdatis'in karşısına ilk turda ATP klasmanı 115'incisi Amerikalı oyuncu Justin Gimelstop çıktı. Kolayca üç sette geçti (Not: maçı almak için bir oyuncunun üç set kazanması şart): 7-6, 7-5, 6-0. İkinci turda rakibi 20 numaradaki Çek oyuncu Radek Stepanek'ti. Maç beş set sürdü: 6-4, 6-3, 3-6, 0-6, 7-4. Üçüncü sette 177 numaradaki Alman Denis Gremelmayr ile kapıştı. Kolay devirdi: 6-2, 6-1, 6-2. Sonra dünyanın üç numarası Amerikalı Andy Roddick. Onu da tek set vererek aştı: 6-4, 1-6, 6-3, 6-4. Çeyrek finalde 8 numaralı Hırvat raket Ljubicic'le hesaplaştı. Onu bir yıl önce yine Avustralya Açık'ta devirmişti. Beş setlik maç çok heyecanlı ama o kadar da zorlu geçti: 6-4, 6-2, 4-6, 3-6, 6-3. Sonra yarı final. Rakip dünyanın 4 numarası Arjantinli raket David Nalbantyan. Geçen yıl Roland-Garros'ta ilk turda karşılaştığı ve sadece bir set alabildiği usta oyuncu. Bir kapıştılar ki, sormayın. Beş set boyunca maç iki oyuncuya da gitti geldi. Sonunda gülen Markos oldu. Hem de ilk iki seti yitirmesine ve son sette ilk iki oyunu vermesine rağmen: 3-6, 5-7, 6-3, 6-4, 6-4. Başarısını "Ace"lerine borçluydu. Son sette 15 "Ace", yani rakibin sadece seyrettiği, hızı 200 kilometreyi geçen servisler! Ve final. Ve Roger Federer. Melburn'da 6 maçta sadece 4 set vermiş olan dünyanın bir numarası Federer. "Grand Şilem"de 7'nci finaline çıkan Federer. Klasmanda 54'üncü görünen Markos'la yaptığı üç maçın üçünü de kazanan Federer: 2004 ABD Açık: 6-2, 6-7, 6-3, 6-1. 2005 Avustralya Açık: 6-2, 6-2, 7-6 2006 Doha: 6-4, 6-3. (Grand Şilem'- ler dışında genellikle iki set kazananın maçı alması kuralı uygulanıyor.) Ve maç başladı. Yine Rum-Yunan seyircilerin (sayıları 15 bine yaklaşıyordu) Markos için yeri göğü inleten sevgi gösterileri eşliğinde. Yunanistan ve Güney Kıbrıs'ta da adeta zaman durmuştu. İlk set Federer'in Baghdatis'in saatteki hızı 209 kilometreyi bulan servisini karşılaması, ardından servis sırası kendisine gelince müthiş bir "Ace"i ile başladı. 2-2. 3-3. Federer'den beşinci "Ace" ve 4-3. Sonra peşpeşe hatalar ve Baghdatis'in 6-5 öne geçmesi. Yine Federer'den inanılmaz hatalar ve ilk set 7- 5 Kıbrıslı gencin. İkinci setin başında Baghdatis gene servis kırmayı başardı. Roddick, Ljubicic ve Nalbantyan'ın akıbeti Federer'i de mi bekliyordu? Panikleyen İsviçreli bir saatte 20 basit hata yapmıştı. Daha sonra yavaş yavaş soğukkanlılığı geri geldi. 2-2. Ardından 4- 4. Baghdatis asılıyordu. Neredeyse ikinci set zaferi de raketinin ucundaydı. Ancak Federer "Ne oluyoruz" diye doğrulup iki güçlü silahını çıkardı: Karşılanması çok zor servisleri ve kortun sağ köşesine gönderdiği kurtarılamayacak toplar. Sonuç: 7-5 Federer. Setleri beraberliğe getirmesi Federer'i rahatlattı. 1-0, 2-0, 3-0. Baghdatis çırpınıyordu. Faydasız. Üçüncü set 6- 0 bitti. Dördüncü sette de ilk üç oyun Federer'in oldu. Baghdatis toparlanmaya çalıştı: 3-1, 4-1, 4-2. Ama Federer avını bırakmaya niyetli değildi: 5-2 ve 6-2. Bağdatlı Markos'un destanı buraya kadardı. Şimdilik. Ama gerek maçı izleyen tenis uzmanları, gerekse dünya basını aynı görüşü paylaşıyordu: "Bir yıldız doğuyor. Andre Agassi ile Roger Federer sentezi bir yıldız..." O ise 450 bin dolarlık çekle evine dönüyordu. Evi? Patrick Muratoğlu'nun anlattığına göre, hala başını sokacak yeri yok. Ya Tenis Akademisi'nde ya da babalığı Benhayim'in yanında kalmaya devam ediyor. Dahası; sokakta yoksul görünce dayanamıyor; sadece para değil, sırtındaki ceketi bile çıkarıp veriyor. Bağdatlı Markos'u iyi izleyin. Bizden söylemesi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA