Bugün portremizin perspektifi biraz geniş. Bir kişi üstünden bir şirketin, o bir şirket üstünden bir liderin, o bir lider üstünden de bir devletin yeniden doğuş, daha doğrusu yeniden dünyaya hakim olma düşlerini -planlarını demek galiba daha doğru olacak- anlatmaya çalışacağız. Evet, konumuz adını artık hepinizin, hepimizin bellediği Gazprom ile onun görünürdeki patronu Aleksey Miller. "Görünürde" sözcüğünü boşuna kullanmadık; çünkü Gazprom'u aslında Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin yönetiyor. Ancak Miller'e sadece "tetikçi" gözüyle bakmak da büyük haksızlık olur.
***
"Beyler! Sovyetler Birliği'nin, dünyanın yarısına hükmetmemizi sağlayan imparatorluğun alçakça komplolar ve ihanetler sonucu çökmesiyle yuvarlandığımız utanç bataklığından çıkmak zorundayız. Sevgili Rusya'yı yeniden şerefine, saygınlığına, gücüne kavuşturmak benim, sizlerin, bizim kuşağımızın biricik görevi olmalıdır. Olacaktır da. Bu hem son derece saygın, soylu ve kutsal ama bir o kadar da özveri isteyen bir sorumluluktur." Tam değilse bile aşağı-yukarı böyle konuştu Rusya Başkanı Vladimir Putin. Sovyetler Birliği'nin mezarını kazan, ardından Rusya'nın da ipini çekmek üzereyken son anda duran ya da durdurulan ayyaş ve kaba-saba Boris Yeltsin'den Kremlin'in patronluğunu devralmasından hemen sonra kurmaylarıyla yaptığı ilk toplantıda. Sovyetler Birliği'nin ünlü ama bir o kadar da ürkütücü (James Bond filmlerinden yansıyan izlenime pek inanmayın) KGB'sinden gelen, Doğu Berlin'de ajanlık yaptığı yılları bugün bile özlemle ve iç çekerek anan (laf aramızda o yıllarda, 1970'lerin ikinci yarısında yaptığım gezide ben de Doğu Berlin'i duvarın Batı yakasında kalan bölümünden daha çok sevmiştim. Çünkü daha temizdi, daha yeşil, daha ucuz, daha sakin, daha kişilikli...) Putin, 2000 yılının başında Rusya'yı Yeltsin ve onun çürümüş, hırsız, ahlaksız ekibinden devraldığında manzara şöyleydi: Yeltsin, dünya liderleriyle yaptığı görüşmeler ve çıktığı gezilerdeki körkütük sarhoşluğuyla, belden aşağı esprileriyle Rusya'yı anlatılamayacak kadar derin bir utanca sürüklemişti. Yine Yeltsin ve çevresindeki bir avuç gözde, IMF'nin Rusya'ya açtığı kredileri çalacak kadar soysuzlaşmıştı. Rusya'nın birbirinden önemli ve değerli devlet şirketleri yok pahasına kapanın elinde kalmıştı. Yeltsin'in çevresinde oluşan ve "Oligarklar" adı verilen bir grup (topu topu 7 kişiydiler) sürekli sarhoş, hatta alkol bağımlısı liderin seçim kampanyasının finansmanını ve seçimlere karıştırılacak hilenin mali yükünü (yani binlerce seçim görevlisini satın almayı) üstlenmenin karşılığında birkaç günde sıfırdan dolar milyarderliğine sıçramıştı. Ve Rus halkı açtı. Dahası bu yolsuzluklar ve yağmaların kaçınılmaz sonucu olan ağır mali krizde bir gecede tüm birikimini yitirmişti. Çalışanlar aylardır maaş alamıyordu, emekliler ise dilenmeye başlamıştı. Ama Yeltsin ailesi ile ekibinin İsviçre ve para aklama cennetlerinin bankalarındaki hesapları kabardıkça kabarıyordu. En acısı Putin böylesine çürümüş kadrolardan güvenilir, satın alınamayacak bir ekip çıkarmanın imkansızlığını çok iyi görüyordu. "Ama yaratacağım" dedi dişlerini sıkarak. Sonra sekreterine birkaç kişinin telefon numarasını verdi. (Not: Rusya'da bugün cep telefonu sayısı ülke nüfusunu geçti. Yani herkeste var. Bir kişi hariç: Putin!) Sekreterin arayacağı numaralar iki grupta toplanıyordu: FSB'deki (KGB'nin yeni adı) dostları ve Saint- Petersbourg'taki (eski Leningrad) arkadaşları. İlk gruptakilerle 1985-1990 arası KGB ajanı olarak Doğu Berlin'de çalışırken sağlam ilişkiler kurmuş, 1998'de FSB'nin başına getirilince o dostluklarını tam bir kader birliğine dönüştürmüştü. İkinciler ise Saint Petersbourg'ta Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı 1991-1995 döneminde kadroya aldığı ve sonuna kadar güvendiği adamlardı. Bazıları ise hem KGB kökenliydi hem de Saint Petersbourg; yani çifte güvenlik kartı sahibi. Deniyor ki Putin'in yakın çevresindeki ekibin yüzde 80'i, üst düzey kadroların yüzde 50'si, Urallar'dan Sibirya'ya uzanan uçsuz bucaksız topraklardaki kilit kamu görevlilerinin yüzde 75'i bu üç grubun birinden atandı. Putin'in o telefon görüşmelerinden sonra birkaç günde "ekip" Moskova'da toplandı ve çok kısa sürede de sistemin can alıcı noktalarına yerleşti: Nikolay Patroçev, Viktor İvanov, İgor Setşin, Sergey İvanov, Vladislav Surkov, Aleksandr Voloşin, Dimitri Kozak...
PUTIN'İN GÖZDE İKİLİSİ
Biri FSB'nin başına, biri Kremlin genel sekreterliğine, biri savunma bakanlığına, biri Putin'in özel kalem müdürlüğüne, biri koordinatörlüğe, biri başdanışmanlığa... En önemli iki ismi sona bıraktık: Dimitri Medvedev ile Aleksey Borisoviç Miller. Putin bu ikiliyi -dünyanın dikkatinin bir anda onlarda odaklanmasını önlemek için- önce önemsiz gibi görünen görevlere atadı: Medvedev'i Kremlin'de sekretaryasına aldı, Miller'i de Madenler ve Petrol Bakan Yardımcısı yaptı. Doğrusu onların da sakin Leningrad'dan sonra sudan çıkmış balık sendromuna yakalanmamaları için böyle bir geçiş dönemine ihtiyaçları vardı. Çarkın dişlilerini öğrendiklerini görür görmez de tepelere fırlatıverdi: Medvedev hükümete girdi, hızla yükselip Başbakan Birinci Yardımcılığı'na geldi. Dahası Putin onun koltuğunun altına hayli iri bir karpuz daha sıkıştırdı: Nükleer bombadan da tehlikeli ve caydırıcı bir silaha dönüştürmeyi amaçladığı doğalgaz tekeli Gazprom'un Yönetim Kurulu Başkanlığı. Bakanlıktaki stajını başarıyla bitirmiş olan Miller'e ise Gazprom'un icra kurulu başkanlığı ve genel müdürlüğü görevlerini emanet etti. 2001 yılının ilk aylarında yapılan bu atamalar -enerji çevreleri ile gizli servisler dışında- başta dünyanın pek ilgisini çekmedi. Ama bu önemsememenin bedeli 5 yıl sonra ağır biçimde ödenecekti. Özellikle Avrupa ülkeleri tarafından. Dimitri Medvedev'i bir kenara ayıralım. Çünkü anayasa değişikliği yapılmazsa 2008'de veda edecek olan Putin'den sonraki dönemde Kremlin patronluğunun en güçlü adayları arasında sayılan ondan - bu köşe devam ederse- iki yıl sonra nasıl olsa geniş biçimde söz edeceğiz. Üstelik bugün için Gazprom'da onun konumu daha çok onursal başkanlık gibi bir şey. İpler asıl bir başka Saint-Petersbourglu'nun elinde. Aleksey Miller'in...
***
31 Ocak 1962 tarihinde dünyaya gelen Miller, 1979'da liseyi bitirdikten sonra bir yandan Leningrad Ekonomi ve Finans Enstitüsü'ne devam etti, bir yandan da Teknoloji Üniversitesi'ne. Böylece mezuniyet sonrası kapı kadar sağlam iki diplomayı cebine koydu: Hem mühendisti hem de iktisatçı. 1990'da mezun olduğu okulda, Ekonomi ve Finans Enstitüsü'nde araştırmacı olarak göreve başladı Sovyetler Birliği'nin dağılmakta olduğu o yıllarda özellikle ekonomi alanında kısa sürede kendinden söz ettirmeye başladı. Tabii Leningrad'da. (Aslında genç sayılabilecek, henüz 300 yaşında bir kent burası ama öylesine derin, esrarlı bir havası, daha doğrusu kişiliği var ki, insanı kısa sürede kendine aşık ediyor. Buz gibi Baltık rüzgarlarının dövdüğü, Neva ırmağı kıyısındaki bu büyüleyici kenti 1703'te Ruslar'ın efsane çarı Büyük Petro ya da Rusça'daki adıyla Pyotr kurdu. Bizim Deli Petro diye bildiğimiz çar. Hani şu karısının aşığının kafasını kestirip alkol dolu bir kavanoza koyduran ve sevgili eşine gönderen çar. Ama tuhaftır; kente Almanca isim verdi: Zanks Petersburg. Yani, "Aziz Petrus'un Kalesi". Mimarlarına, "Bu kuzey soğuğunu, Güney Avrupa mimarisiyle ısıtacaksınız" emrini verdi. Gerçekten de bir ara Çar'ın anısına Petrograd denilen, Bolşevik ihtilalinden sonra Lenin'in adı verilen, rejimin çökmesinden sonra da ilk ismine dönen Saint-Petersbourg, Latin Akdeniz kentlerinin sıcaklığını taşıyor.) Liberal inançlara sahip, ancak ekonominin devlet kontrolünde olması gerektiğini de savunan Aleksey Miller'i 1990'ların başında Saint-Petersbourg belediyesinin kadrosunda görüyoruz. Zeki, işbilir, sevilen Belediye Başkanı Anatoli Sobçak'ın yardımcısı Vladimir Putin'in ekibinde. Sobçak'ın sağ kolu olan Putin belediyenin uluslararası yatırımlarla ilgili bölümünü yönetiyordu. Miller de o bölümde işe başladı. Ve Leningrad doğumlu, Leningrad okullarından mezun Putin ile Miller arasında kısa sürede sağlam dostluk bağları örüldü. Dostluğun ardından işbirliği geldi. Onun ardından da kader birliği. Putin 1990'ların sonunda esrarengiz eller tarafından önce FSB'nin başına getirilince, oradan başbakanlık koltuğuna oturtulunca ve nihayet 2000 yılı başında Yeltsin'in "Ben çekiliyorum, yerimi de bu gence bırakıyorum" sürpriziyle kendini bir anda Kremlin'in efendisi bulunca, sekreteri aracılığıyla "Atla gel" çağrısı yaptığı ilk dostlarından biri işte o Miller oldu. (Not: Gazprom, Sovyetler Birliği dönemindeki Madenler ve Petrol Bakanlığı'nın şirkete dönüştürülmesiyle doğdu. O sayede rejimin çöküşünü izleyen yağma yıllarını pek zarar görmeden atlatmayı başardı.) Miller'in ilk hamlesi 1999'da Gazprom'dan koparılan ("Oligarklar"a peşkeş çekilmesi için) doğalgaz üretim şirketi Purgaz'ı geri almak oldu.
MEDYA OPERASYONU
Bunu öylesine ustalıkla yaptı ki Putin onun hassas operasyonları yürütmek için tam aradığı adam olduğunu anladı. Doğrusu mahçup da etmedi. Purgaz'ı Putin'in talimatıyla medya operasyonu izledi. Yukarda sözünü ettiğimiz Yeltsin çevresindeki yedi "Oligark"ın en büyüklerinden olan Vladimir Gussinski'nin sahip olduğu televizyon-radyo-gazete imparatorluğunu birkaç günde çökertti. Topluca satın alarak. Gussinski'yi İsrail'e kaçmaya zorlayarak. Rusya'nın ikinci büyük TV kanalı NTV ile ünlü Izvestia gazetesinin lokomotifliğini yaptıkları o imparatorluk şimdi Gazprom'un malı. Ardından sıra, "Oligarklar"ın en zengini, ürkütücü büyüklükteki petrol grubu Yukos'un sahibi Mihail Hodorkovski'ye geldi. O operasyon daha uzun sürdü. Ne de olsa 50 milyar dolarlık dev vardı karşısında. Ama başardı. Putin'in sarsılmaz desteği ve Rus yargısının hukuk literatüründe eşi olmayan işbirliğiyle. Bugün Yukos yok. Sahibi Hodorkovski ise Sibirya'nın ücra köşesindeki bir cezaevinde 9 yıllık hapis cezasını çekiyor. Ama dedik ya; Miller liberalizme inanıyor. O inancının ilkelerine zaman zaman saygı gösterme ihtiyacını da duyuyor. Tıpkı Gussinski'den zorla aldığı medya imparatorluğunun en önemli radyosu olan Eko'nun dinleyicilerinin oylarıyla Hodorkovski'yi "2005'in adamı" ilan etmesine müdahale bir yana sesini bile çıkarmamasında olduğu gibi... Özetle Miller, Gazprom'u sadece dünyanın en büyük doğalgaz üretim ve pazarlama şirketi yapmakla kalmadı. Ayrıca medya imparatoru konumuna da getirdi. Bitmedi; Rosneft'i satın alarak irice petrol grupları arasına da soktu. Yine bitmedi; mekanik sanayiine girdi. Ve nihayet son olarak kendi bankasını kurdu: 15 milyar dolarlık aktife sahip olan Gazprombank.
DOĞALGAZ ÜRETİM DEVİ
Miller'in yönetimindeki Gazprom bugün 363 bin çalışanı ile dünya doğalgaz üretiminin yüzde 20'sini gerçekleştiriyor. Rusya'nın doğalgaz rezervlerinin yüzde 60'ının tapusu onda. Yılda 550 milyar metreküp doğalgaz üretiyor, bunun 150 milyar metreküpünü 28 ülkeye ihraç ediyor. 153 bin 800 kilometrelik doğalgaz boru hattının da sahibi o. Rusya'nın devlet bütçesinin yüzde 7'sini, milli gelirinin de yüzde 8'ini sağlıyor. 2005 net karı 177 milyar ruble, yani 5.2 milyar euro. Geçen sonbaharda ilk kazması vurulan ve Baltık Denizi'nin altından geçecek olan (böylece Ukrayna'dan Polonya'ya kadar tüm eski Doğu Bloku ülkelerini by-pass edecek) Kuzey Avrupa Doğalgaz Boru Hattı'nı döşeyip işletecek ortaklığın (Yüzde 51'i Gazrom'un, yüzde 24.5'i ise Alman şirketleri E.ON ile BASF'ın) hissedarlar komitesi başkanlığına yılda 1.5 milyon euro maaşla Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder'i getirerek, yılın transferini yaptı. İkinci transferini patlatması da yakın: Mavi Akım'ın Akdeniz ülkelerine uzanacak kolunu üstlenecek şirketin başına mayıs ayındaki seçimleri yitirmesine kesin gözüyle bakılan İtalya Başbakanı Berlusconi'nin getirileceği söylentisi dolaşıyor. Ama Gazprom ve Miller en büyük bombayı sona saklıyor. 2008 sonuna. Anayasa gereği devlet başkanlığına üçüncü kez adaylığını koyamayacak olan Putin'in Kremlin'den ayrılınca Gazprom'un dümenine geçeceği, şirketin 34 katlı lüks gökdeleninde jakuzili, yüzme havuzlu katının şimdiden hazırlandığı iddia ediliyor. Peki Miller ne olacak o zaman? Şuraya yazıyoruz: Gazprom Yönetim Kurulu Başkanı ve Başbakan Birinci Yardımcısı Dimitri Medvedev, Kremlin'de Putin'in halefi olursa, Miller de kesin başbakanlığa getirilecek. Sadece Ruslar değil, dünya da bir soruyu sürekli tekrarlamakta haklı: "Rusya mı Gazprom'u yönetiyor, yoksa Gazprom mu Rusya'yı?" Bu esrarengiz ve ağır imalar içeren sorunun yanıtını bir Putin biliyor, bir Miller, bir de Saint-Petersbourg çetesinin bir elin parmaklarını geçmeyen diğer üyeleri...