Şimdi mürdüm eriği zamanı. Hemen bütün bir yıl çikita muz, golden elma, vaşington portakal, yatakta bekletilmiş kavun yiyebilirsiniz. Ama şimdi mürdüm eriğinin saltanat dönemi. Hem de günleri sayılı. Fırsatı değerlendirmek, yerini göz açıp kapayıncaya kadar soğuk ve sevimsiz kışa bırakacak bu kısa sonbahar mutluluğunu, hiç değilse mürdüm erikli bir tart ile yaşamak gerek. Çünkü mürdüm eriğine birkaç hafta sonra bir yıl hasret kalacağız. Sapsarı dolgun başaklar, altın rengi üzüm salkımları ve sepet dolusu çeşitli meyveler... Natürmortlardaki bu tipik sonbahar alegorisinde, gizemli şiirsellikleriyle mürdüm eriklerinin ayrıcalıklı bir yeri var. Çilekli haftalar, kayısılı günler artık geride kaldı. Şimdi son günlerini yaşayan şeftalilerin yanı sıra buğulu bir sis perdesinin ardına gizlenen mavi, mor eriklerin dönemi. Ünlü Alman ozanı Theodor Storm'un dediği gibi, "Mavi günler geldi çattı, sevgili dostum / Yok olup gitmeden onlar, tadına varalım / Evet sonuna kadar çıkaralım tadını". Yaz başında erik ailesinden önce çakal eriği ile tanışırız. O erikgillerin bakımsız, serseri çocuğudur. Harap bahçelerin, aşılanmamış, soysuzlaşmış nohut iriliğindeki kekremsi, ekşi meyveleridir onlar. Çocukluğumun anıları içinde çakal eriğinin sevimsiz bir yeri var: Benim yaşımdakiler küçükken, İstanbul henüz tümüyle apartmanlaşmamıştı. Bahçelerden erik, incir, dut, kayısı, kiraz çalmak, mahallenin çocukları için çok hoş ve heyecan dolu bir serüvendi. Evsahibi fark edip bizleri kovalayana kadar, elimize geçen meyveleri olmuş olmamış ayrımı yapmaksızın, atıştırırdık. İşte böyle bir çakal eriği operasyonu akşamı karnım davul gibi şiş, göğsüm sıkışmış, nefes alamaz halde babam doktor çağırdı. Meğer çakal eriğinin yumuşak çekirdeği içinde eser miktarda siyanür varmış. Ufak çapta bir siyanür zehirlenmesi geçirmişim.
RESİM SANATINDA BAŞTACI
O gün bugündür çakal eriği ve onun ağababası can eriğine oldukça ekşi bakarım. Ama mürdüm eriği başka. O aynı soydan geldiği halde eriklerin kralıdır. Belki de soyluluğun rengi, mor dış görünüşlerinden dolayı, erik, Fransa Sarayı ile hep iç içe olmuş. Napoli Kralı'nın oğlu, barışsever, iyi eğitilmiş, sevilen bir Rönesans prensi olan Rene, "mirabelle" cinsi mürdüm eriğini Provence bölgesine getirtip buraya yayılmasını sağlamış. İyi huylu, dindar, bir ayağı hafifçe aksayan Kraliçe Claude de France, "reineclaude" türüne kendi adını vermiş. Bir de "Prunes Monsieur" var. Yani "mösyö eriği". Söylendiğine göre, Güneş Kral XIV. Louis'nin erkek kardeşi, "Monsieur" lakaplı Philippe de Orleans'dan almış bu adı. Philippe, tam bir Kazanova'ymış. İkinci evliliğini Alman Prensesi Liselotte von Pfalz ile yapmış. Eşinin anayurdu Pfalz'dan getirilmiş bu cins erikleri yemeye doyamazmış, "mösyö". Liselotte'nin memleketinde ise damat Philippe'e, mürdüm eriğine bu düşkünlüğünden dolayı, "Pflaume", yani "erik" der, alay ederlermiş. Bugün bizim için mecazi anlamda "hıyar" neyse, Almanlar için de "erik" o. Elma yanaklara, kiraz dudaklara nice şiirler yazıldığı halde, edebiyatçılar eriğe pek itibar etmemişler. Buna karşılık mürdüm eriğine resim sanatında hak ettiği önemin verildiğini görüyoruz. Özellikle de Fransız ustaların natürmortlarında bol bol mürdüm eriği çıkıyor karşımıza. Bu aranjman aynı zamanda mutfak sanatı açısından da uyumlu. Zira buruşmaya başlamış, kurumaya yüz tutmuş mürdüm eriği kümes hayvanları, dana ve av etlerine çok yakışır. Zaten mürdüm eriğinin o eşsiz kokusu, piştiğinde ve ılıkken yendiğinde en iyi şekilde ortaya çıkıyor. Bu nedenle de onunla yapılabilecek en güzel şey, taze taze servis edilen mis gibi bir erikli tart, bana göre. Bir zamanların koskoca Yugoslavya'sı geçtiğimiz on yıl içinde parça parça oldu. Sırp, Boşnak, Hırvat, Arnavut ve Makedonlar artık birbirinin can düşmanı. Günümüzde geriye tek bir ortak yanları kaldı. Hepsinin milli içkisi, burcu burcu mürdüm eriği kokan, emsalsiz erik rakısı, "slivoviz". Ne yazık ki o da tek başına bu topraklarda kan gölünü kurutmaya, düşmanları bir sofranın etrafına toplamaya yetmedi. Erik, kışın sonlarına doğru çiçek açar, çiçekleri üzerine düşen kar doyumsuz bir görüntü oluşturur. Japon sarayı nedimelerinden Shei Shonagon, 1000 yılında günlüğüne, erik ağacı çiçeklerinin bütün çiçeklerin en güzeli olduğunu yazmış. "Kar üzerinde yürüyen kedinin ayak izleri, erik çiçeklerine benzer", diye de bir not düşmüş. Ezra Pound ise "Mehtap ve ağustos böcekleri yazı; kar ve erik çiçekleri ise kış sonunu taçlandırır", demiş. Buna ben de mütevazı bir ilave yapmak istiyorum: Mürdüm eriği, sonbaharın doruğudur... Şimdi mavi günlerin içindeyiz. Kıymetini bilelim...
JAPON sarayı nedimelerinden Shei Shonagon 1000 yılında günlüğüne, "Kar üzerinde yürüyen kedinin ayak izleri mürdüm eriğine benzer" diye not düşmüş