Cinselliği artırdığına inanılan yiyeceklerin başında çikolata, havyar, trüf mantarı ve istiridye geliyor.
Günümüz dünyası aç. Yalnızca ekmeğe değil, sevgiye de aç; istenmeye, sevilmeye büyük bir açlık duyuyor" demiş, birkaç yıl önce ölen Hindistan'daki yoksulların koruyucusu Rahibe Teresa. Onun bu sözünü okuyunca, Sevgililer Günü kutlamalarının Babalar Günü, hatta Anneler Günü'nü bile geride bırakmasının sebebi biraz olsun kafamda şekillendi.
Birkaç aydan beri hemen tüm otel, restoran, pastane ve kafeler halkla ilişkiler şirketleri aracığı ile gazete ve dergileri Sevgililer Günü programları hakkında bülten bombardımanına tutuyor. Sevgililer için çiçekçiler ve başta kuyumcular olmak üzere, her keseye uygun hediyelik eşya satan mağazalar, 14 Şubat günü yaklaşırken fazla mesai hazırlığı içindeler. Bundan on yıl önce çok az kişinin ciddiye aldığı Sevgililer Günü, seven ve sevilenlerle sevgi özlemi içinde olanların çok önceden planlar yapmaya başladığı gerçekten önemli bir etkinlik haline geldi.
AŞKTAN SORUMLU TANRIÇA
Her ne kadar eskiler, "İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur" dediyse de, günümüzde kimsenin samanlıkta baş başa kalmaktan hoşnut olacağını sanmıyorum. Nitekim, Sevgililer Günü için özenle gidilecek yer seçiliyor, yenilecek yemekler önceden inceleniyor, hediyeler ise çoktan hazır bile...
Aslında bizim konumuz Sevgililer Günü değil, sevgilileri mutlu edecek, daha doğrusu sevgiyi, daha da dar anlamında cinselliği artıracak yemekler. Bu gibi yiyeceklere afrodizyak deniyor. İnsanoğlu her çağda çeşitli yiyeceklerle cinsellik arasında bir bağlantı kurmaya çalışmış. Aradaki bu köprü ise bir mitoloji tanrıçası. Babilliler bu tanrıçaya İştar, Fenikeliler Astarte, Romalılar Venüs, Yunanlılar ise Afrodit adını vermişler. Afrodit, denizin köpüklerinden doğmuş. Tanrılar kabinesinde güzellik, cinsel istekler ve üretkenlikten sorumlu bir "devlet bakanı." Kendisi de çok sayıda sevgili değiştirmiş, çapkın bir tanrıça olan Afrodit'in oğlu tanrı Priapus, bahçe ürünleri, bağlar, büyük ve küçük baş hayvanlarla arıların piri. Eski zaman heykeltıraşları onu büyük bir cinsel organla görüntülüyor, yani yiyecek içecek sektörüyle cinsel güç arasındaki bağlantıya daha o dönemde dikkati çekiyordu. Afrodit'in kızı ise kanatlı aşk tanrıçası Eros. Anlaşılan, bir dönem Afrodit ve çocukları yönetmiş insanoğlunun aşk yaşamını. Eski çağlarda ona ve çocuklarına duyulan hayranlık, günümüzde adını Afrodit'ten alan afrodizyaklara düşkünlük şeklinde devam ediyor.
Yiyeceklerle seks arasındaki ilişki bir takım törenlerle de ortaya konuyor. Örneğin, eski Roma'da kutlanan Saturnalia şöleninde neşe içinde tıkabasa yenilip içilir, bu şölenlerde cinselliğin doya doya yaşanmasına izin verilirdi. Yalnız eski Yunan ve Roma'da değil, hemen her toplumda iyi bir yemeğin ardından insanın erotizme daha duyarlı hale geldiğine inanılır.
Tarihte birçok cilveli ve becerikli "madam" cinsel gücü ve istekleri kamçılayacak yöntemleri biliyor, genellikle de bunları bir sır olarak kendine saklıyordu. Örneğin, Madam Pompadour'un dağarcığında iksirlerden, ağız sulandıracak birbirinden nefis yemeklere kadar çok değişik afrodizyaklar varmış.
Başta Kazanova olmak üzere, tarihin en ünlü çapkınlarının aynı zamanda birer gurme oldukları da biliniyor. Ayrıca yiyecekleri karşılıklı birbirine armağan etmek, kadın ve erkeğin en eski yakınlaşma ritüellerinden. Bugün bile bu ritüel, birlikte yemek yeme, karşılıklı çikolata, şarap armağanı şeklinde varlığını sürdürüyor. Afrodizyaklar önce dış görünüşleri nedeniyle cinsellikle ilişkilendirilmiş. Görünüşleri erkek ya da dişi cinsel organları anımsatan yiyeceklerin seksi arttıracağına inanılmış. Örneğin, ünlü 16. yüzyıl hekimi Paracelsus, bir bitkinin şeklinden, onun insanın hangi bölgesine iyi geldiğinin anlaşılabileceğini yazıyor. Aztekler, avokado meyvesinin şeklini erkeğin erbezlerine benzetip, ona bu anlama gelen "ahuacatl" adını vermişler. Daha da ötesi, bu meyvenin olgunlaştığı dönemde bakirelerin evden dışarı adım atmalarını yasaklamışlar. Muz, Asya, Afrika ve Filipinler'de, cinsel gücü artırdığına inanılan bir meyve.
LÜKS, ÇEKİCİ KILIYOR
Gerçi ilkel toplumlar şeklinden ötürü ona bu özelliği yakıştırmışlar. Ama günümüzde muzun içinde bol miktarda potasyum ile sinir ve kasların faaliyetini artıran mineraller bulunduğu biliniyor. Hatta son zamanlarda Adem ile Havva'nın Cennet'ten kovulmasına yol açan meyvenin elma değil, muz olduğunu savunanlar bile var.
Havuç da bitkiler dünyası içinde fallik görünüşüyle afrodizyaklar arasında ayrı bir konuma sahip. Havucun eski Yunanca'daki adı "philtron". Buradan aşk iksiri anlamına gelen "philtre" sözcüğü türetilmiş.
Eski bir İngiliz özdeyişine bakılırsa, kuşkonmaz sapları haşlanıp üç gün üst üste sabahları yenirse, gerek kadın, gerekse erkek üzerinde "bedensel istekler" uyandırmaktaymış. Fallik şekilleriyle kereviz, salatalık, ravent ve pırasa çeşitli zamanlarda değişik ülkelerde afrodizyak olarak gündeme gelen sebzelerden. Doğu'da bereket sembolü olan, Batı'da ise düğünlerde gelinle damadın başına serpilen pirinçten, eski Romalıların şölenlerinde fallus şeklinde çörekler pişirilip yenirmiş. Bugün bile bu gelenek birçok Avrupa kasabasında sürüyor.
Cinsel gücü artırdığı konusunda hemen herkesin görüş birliği içinde olduğu yiyecek ise istiridye. Bu tuzlu, iki kabuklu hayvan, Çin'den Güney Amerika'ya tüm eski uygarlıklarda biliniyor. Denizler kirlendikçe istiridye yemek epey riskli hale geldi ama bu kabuklu deniz ürünü bugün bile gizemini yitirmiş değil.
Trüf, havyar ve safran gibi ender bulunan, pahalı ve lüks yiyeceklerin de afrodizyak etkisinden söz edilir. Nitekim, 18. yüzyılda son derece lüks yiyeceklerin sunulduğu ziyafet sofraları, aristokrat erkeklerin saray hanımlarını etkilemek için sahneledikleri birer aşk oyunu niteliğindeydi. Psikologlar, statü sembolü, zenginliği dile getiren yiyeceklerin karşı cinsi etkilemede önemli rol oynadıkları görüşündeler.
Aslında tarih boyunca hemen tüm yiyecekler şu ya da bu toplum içinde afrodizyak sayılmış. Bunların kimileri dış görünüşlerinden, kimileri zor elde edilebilir, kimileri de son derece besleyici olmalarından dolayı, hiç değilse bir süre cinselliği artırıcı özelliklere sahip sayılmış. Bunlar arasında ünleri en uzun süre devam edenler, çikolata, havyar, trüf mantarı ve istiridye olsa gerek. Yine de naçizane görüşüm, gerçek bir afrodizyak yiyecek bulmanın, gökkuşağının ucunda bir külçe altın bulmaktan daha zor olduğu yolunda...
Vermut da Afrodizyak sayılırdı
Fransa'dan başlayan bir gelenek uyarınca, davetlerde hemen sofraya oturulmaz. Önce "aperitif" almak için bir araya gelinir. Bu gelenek 19. yüzyılda Fransa'da başladı. Önce sadece erkeklere vermut ikram ediliyordu. Fransızca "vermouth", eski Almanca'daki Wermut sözcüğünden geliyor ve bu da "erkeği cesaretlendiren" anlamında.
O zamanlar vermutun çok önemli bir afrodizyak içki olduğuna inanılıyordu. Beyaz şarabın turunç gibi acımsı meyvelerin özüyle karıştırılmasından elde edilen bu içkiyi, İtalyan Alessio 1786'da geliştirmişti.
Fransızlar vermut ile Napolyon'un Fransa seferleri sırasında tanıştılar, pek de beğendiler. Zira o zamana dek, Fransızlar yemekten önce içine bal ve baharat karıştırılmış şarap içiyorlardı ve vermutun acımsı tadı, bıkkınlık getiren ballı şaraptan sonra onlara çok cazip gelmişti. Vermut, Fransa'dan bütün dünyaya yayıldı. Ama artık kimse bu içkinin cinsel gücü artırdığını düşünmüyor.