Yine merdivenlerden uçar adımlarla indi... Yine heyecanlıydı, "Ben mi hazırlanmakta geç kaldım?" diye sordu. Belki de ben biraz erken gitmiştim. Akşam çayı sehpanın üzerinde hazırlanmıştı. Her şeyi tek tek kontrol etti. (Kaç kez oturduk bu koltuklarda birlikte, hep aynı heyecan.) O sırada Yağmur geldi. Gözleri sevinç doldu, mutluluk doldu, keyif doldu... Evin havası bir anda değişti. "Tatlı Hayat" dizisinin bitimiyle birlikte yine evine ve kendine kapanmış. "Canım hiçbir yere çıkmak istemiyor. Aylardır evdeyim" dedi... Belki de o dönemlerin yorgunluğunu ancak atabiliyordur üzerinden diye düşündüm. Çünkü saatlerce ayakta kalmanın sonucu olarak bacağında rahatsızlıklar oluşmuştu. Ama çalışması gerekiyordu. Malum ev borcu, ardından vergi borçları... Söz konusu kişi 40 yıldır film çeken Türkan Şoray olunca, insanın aklı almıyor ama hayat bu. Kime ne getireceği hiçbir zaman belli olmuyor...
* Türkan Hanım yine eve kapanmışsınız. Dışarıdaki hayat sizi hiç çekmiyor mu?
Evet, kendime kapandım. Bir nevi kendime ceza verir gibi. Ama herhalde bir şeyler de doluyor, birikiyor. Belki de bir patlama noktası olacak. Kendimi o kuvette de görüyorum aslında. İnanılmaz okuyorum.
* Her sohbetimizde okuyamamanın ezikliğini ve pişmanlığını açıkça dile getirdiniz. Bilginin peşinde koşma çabaları, o eksikliği kapatmak için miydi?
Talebelik hayatı içindeki gençlere gıpta ediyorum. Keşke ben de onları yaşayabilseydim. Okusaydım, sonraları o kadar çok çaba sarf etmem gerekmeyecekti. Çünkü birdenbire o kadar önemli bir konuma geldim ki, çok dolu olmam gerektiğini fark ettim. Bu açığımı kapatmam için bir dönem büyük huzursuzluk çektim. Sürekli okumam gerektiğine inandım. Ama şanslıydım da çünkü sinema gibi dünyayı anlatan bir mesleğin içindeydim. Kendi yaşadıklarınız da buna eklenince, zamanla dünyayı daha farklı algılamaya başlayıp, kafanızda pek çok sorunu çözebilir hale geliyorsunuz.
* Okuyamadığınız için "Ya bir pot kırarsam, eksik kalırsam" korkusu mu yaşıyordunuz?
Onu çok yıllar önce hissediyordum ama şimdi her konuda her şeyi konuşabilirim. Günde 13 gazete okuyorum. Evlerde, sokaklarda, dünyada neler yaşanıyor biliyorum.
* Sosyolog Nilüfer Göle sizin gibi şöhretini 40 yıldır devam ettiren yıldızlarla ilgili şöyle bir tesbitte bulunmuş: Sevgiyi hazmettiler. Hazmettiler ve özel hayatlarına geri dönebildiler. Hem geçmişleriyle hem de bugünkü duruşlarıyla halklaştılar...
Bu toplumda şanslı üç beş kişiden biriyim. Kişiliğim gelişmeye başladığı andan itibaren büyük bir sevgi çemberinin içine girdim. Bu benim doğal dünyam oldu. Ayrıca kendimi hiçbir zaman star gibi görmedim. Ben halkın bir parçasıyım. Tek ayrıcalığım, çok güzel ve farklı bir iş yapıyor olmam.
* Hayattaki tüm sorunlar, herkes kadar sizin hayatınızda da var. Bunu söyleyebilir miyiz?
O sorunların daha fazlasını da yaşadım. Herkes ne yaşıyorsa ben de aynı şeyleri yaşadım. Ekonomik sıkıntı da yaşadım, ailevi sorunlar da yaşadım. Evlenme, doğum, boşanma, ihanetler, acılar, gözyaşları, ev işi, yemek... Ben de herkes gibiyim.
* Günümüzün genç şöhretlerinin hayatlarını bizler kadar siz de görüyorsunuzdur. Müthiş bir şaşaa var. Herkes koruma ordusuyla dolaşıyor, son model jipleri var...
Korumalarla dolaşmaya çok karşıyım. Jipim yok. Biraz kazanırsam alabilirim. (Kahkahalarla gülüyor)
* Borçlarınız bitmedi mi?
Bitmek üzere... Vergilerden başımı kaldırıp da borçlarımdan kurtulamıyorum ki... 1 trilyon 250 milyarı ödedim, şimdi de vergiler var. Onları ödemek için çalışmak durumundayım.
* Borç döneminde umutsuzluğa kapıldığınız oldu mu?
Oldu tabii.
* Bazı şeylerden kıstınız mı?
Tabii ki kıstım ama Allah'tan çok sade yaşıyorum. Aşırı bir harcama ya da israf olarak adlandırılabilecek bir şey yok.
* "Ben de her insanın yaşayabileceği her şeyi" yaşadım dediniz. Aslında dışarıdan bakınca çok kırılgan bir kadın gibi görünüyorsunuz ama bütün bunları da kaldırabilmişsiniz. Aslında müthiş bir güç var sizde.
İnsan ilişkilerinde çok kırılganımdır. İnsana çok değer veririm çünkü. Ama müthiş de bir kabuğum vardır, sağlamımdır. O güç içimde bir yerde saklıdır. Ödüm patlar bir insanı kırmaktan. Belki de kırılmamak için o kadar naifim. Ama bugün geldiğim noktada aşamayacağım hiçbir şey, altından kalkamayacağım hiçbir zorluk yok, diye düşünüyorum.
* Hayatınızda hep "Öyle olması gereken" durumlar var. İyi anne olmak, iyi sanatçı olmak, iyi insan olmak. Sanırım, aşk da "öyle olması gereken" durumların dışında bir şey...
Aşkı düşünmüyorum, romanlarda okuyorum.
* Sizin beklentinize mi yanıt yok, koşullar mı uygun değil, zamanlar mı?
Galiba benim beklentime yanıt yok.
* Siz mi kapalı duruyorsunuz?
Farkında değilim. Belki de bunun eksikliğini hissetmeye vakit olmuyor. Aniden böyle bir şey olsa ne yaparım, bilemiyorum. Allak bullak olurum, programlayamam...
* Aşk budur belki de. Programlanmamak...
Aşk çılgınlıktır derler ama bilmiyorum. Ama beni o çılgın aşka sürükleyecek bir erkek var mı?
* Sizin elektriğiniz yaklaşma korkusu yaratıyor olabilir mi?
Olabilir. Ben de "Hoşlanıyor ama yaklaşamıyor"u çok zaman hissettim.
* İşte tam da o zaman siz bir adım atamaz mısınız?
Tabii adım atsam her şeyin olacağını biliyorum da, nedense bir şey beni tutuyor. Aşk huzursuzluğu çekmek istemiyorum. Çünkü biliyorum ki aşık olduğum zaman huzursuz olacağım. Aşkın mutluluğundan çok, mutsuzluğu sarıyor beni. Aşırı derecede hayatımın merkezi haline getiriyorum, sadece onu düşünüyorum, çok kıskanıyorum, her dakika beraber olmak istiyorum. Dengeli bir aşık olamıyorum.
* Aslında herkes sizin çok fedakarca, adanmışçasına bir hayat yaşadığını söyler ya topluma karşı. Ben diyorum ki, adanmışlık falan yok. Siz böyle yaşamayı seviyorsunuz...
Hayatımdan memnunum. Çok genç yaşlarda, benden 23 yaş büyük bir insanla birlikte olmaya başladım. O bir baba gibi beni hayata hazırladı, yönlendirdi. Küçük yaşta olgun bir insan gibi yaşamaya başladım. Belki ondan sonra bu benim kendi kişiliğimle de bütünleşti.
* Öyle öğrendiniz... Başka türlü yaşamayı bilmiyorsunuz öyle mi?
(Gülerek) Çılgınlıkları filmlerde yaptığım için özel yaşamımda yapmıyorum.