Yaşam tarzındaki bereketli göçebelik vesilesiyle İstanbul'a, müziğindeki güncellikle New York'a, sözlerindeki akılcı ve soğukkanlı aktarımla ise Münih'e benliğini yaslamış bir müzisyen. İsmi, Alev Lenz. Sanatçının bir kulağı Frederick Chopin, öteki ise merhum Michael Jackson'la çınlıyor hâlâ. Ama, daha anneannesinin kucağındayken Orhan Veli'nin dizelerini de ödünç almış biri o. Sanatçı, yaklaşık iki ay önce piyasaya çıkan A.K. Müzik etiketli ilk kişisel albümü
Storytelling Piano Playing Fraulein'ın
(Hikâyeler Anlatıp Piyano Çalan Hanım) hazırlığı sırasında, kendi kanatlarıyla New York'un Greenwich Village bölgesine uçuşa geçmiş. Lenz'le, 12 şarkıya sığdırdığı 26 yılının duygusal, ama bir o kadar da aklı başındaki müzikal meyvesi sayılabilecek ilk 'kişisel' albümünü konuştuk.
- İlk albümünüzün içini dolduran parçalar, belli bir düzenle mi geldi?
- Eski grubum Alev'le çaldığımız sırada, bir süreliğine tek başıma Yeni Zelanda'ya gittiğimde bile, rock müzik hâlâ yanımdaydı. Oraya gittiğinizde, âdettenmiş, birinin evine girince yalnızca müzik götürüyormuşsunuz. Bir Maori ailesine gittiğimde bu başıma geldi hatta. Daha kendime üç-dört şarkım varken, ilk defa orada piyano başına oturdum ve
Maybe One Day adlı parçamı söyledim. İnsanlara ilk kez bu şekilde piyanoda bir şeyler anlatmak çok hoştu. İçimde, orada çok büyük bir serbestlik duydum. İnsanlara böyle çok daha yakın olduğumu hissettim. Bu durumu birkaç ay düşündüm ve ayrıldım gruptan. Ama dediğim gibi, birkaç şarkım vardı sadece. Evde mi oturacaktım!? Kaldı ki Almanya'da şarkıcı ve söz yazarlarının çıkıp söyleyebilecekleri, böyle, 'Open Mic Bar' denilen türde yerler çok yoktu. Yani orada çıkıp, 'Merhaba ben konser vereceğim,' demek çok zordu. Münih, Berlin desen durum yine böyle. Ama New York'un bu konuda 'Mekke' olduğunu bildiğim için, ben bir deneyeyim dedim.
- Klasik bir New York hikâyesi değil mi bu?
- Tamamen öyle. New York'taki hemen her 'Open Mic Bar'da dolaştım. Bu konuda özel bir internet sayfası var. Onu kullandım. Gittiğim bir yerde yalnızca keyboard vardı mesela, çok kötü oldu. Öbürlerinde de güzel piyanolar vardı. Beğendiğim yerlerin hepsini seçtim. New York'ta her alternatifin insana açık olduğunu gördüm. Şarkıcıysan, nerede istersen dolaşabilirsin New York'ta. Kimse senin cüzdanınla ilgilenmiyor orada. Müzikte ise buna rastlamadım.
- 1701 No'lu Uçuş parçanız, aslında sizi anlatan, diğer parçalardan farklı bir seviyede duran, çok esprili bir şarkı...
- Şarkılarımda esprinin olmasını çok seviyorum. Albümde en son yazdığım şarkılardan biri bu oldu. İlk şarkı ise,
Breathe aslında. Eski bir yerden çıktım; nefes aldım ve bu albümü yarattım. Albümün en son şarkısı ise
Flower of Love oldu. Sanırım bu üç parçada bile kendimi her yere taşıyorum ben. Bazen aklım bir şeyler diyor bana, bazen kalbim. İkisi, işte böyle kavga edip duruyor!
- Konser programınız nedir?
- 19 Temmuz'da Luzern'de (İsviçre), 31 Temmuz'da ise Münih'te 'headliner' (assolist) olarak bir konser vereceğim. Ağustosta ise hava çok sıcak! (Gülüyor) Kimi konserlerimi solo piyano ile veriyorum. Bir de Türkçe 'cover' şarkım var. Ancak henüz kaydını yapmadım. Sezen Aksu'ya ait
Gidiyorum parçası bu! Ama her nedense konserlerde en çok bu şarkıyı yorumlayışımı seviyor insanlar... Ayrıca Alman izleyiciler, dil bilmedikleri için bu şarkıdan çok etkileniyor. Ama Türkler biliyor zaten! Türkiye'deki en yakın konser ise 31 Ekim'de Fethiye'de...
Bilgi: www.alevlenz.com