Yeme içme alanında yatırım ve işletme danışmanı arkadaşım Osman Serim kavından iki şişe Bordo şato şarabı getirdi; La Croix du Casse, Pomerol bölgesinden. Chateau Cantin ise Saint Emilion grand cru'sü kapsamında bir şarap. "Bu şaraplar bizim ailenin", dedi. Benim gibi, Şarap Dostları Derneği'nin bir önceki başkanı Serim'e de piyangoda büyük ikramiye vurmadıkça Bordeaux'da şato sahibi olamayacağımızdan emindim. Anlattıkça, şarapların öyküsü giderek daha ilginç hale geldi; bu hafta bu örnek alınacak öyküyü sizlerle de paylaşmak istedim. Serim'in eşi Fransız'dır. Fransız kayınpeder ülkesinde çok ağır olan veraset vergisinden çocuklarını bir ölçüde korumak, aynı zamanda banka faizleri ve yatırımlar üzerindeki vergi yükünü de hafifletmek üzere çare ararken, çeşitli şatoların ortaklık ilanları ile karşılaşmış. Fransa'da devlet bağ alanlarını korumak, ülkenin en önemli gelir kaynaklarından şarapçılığı desteklemek için şatolara ortak olan yatırımcılara büyük vergi kolaylıkları sağlıyor. Sayıları 8 bini aşan şatolar içinden ekonomik durumu bozulanlar, bundan 26 yıl önce kurulmalarına izin verilen bağ yatırım şirketleri tarafından çevresindeki bağları ile birlikte satın alınıyor. Gerekli iyileştirmeler yapılıp, şatonun kendisi ile şarap yapım tesisleri de elden geçirildikten sonra, ortak arayışı başlıyor. Hisse fiyatlarının belirlenmesinde gayrimenkulün değerinin, bağlardaki omca sayısının yanı sıra, burada yapılan şarabın kalitesi ve değeri de etkili. Şatolara asma kütükleri üzerinden ortak olunuyor. Yani ödediğiniz ortaklık payınız kadar omcaya sahip oluyorsunuz. Şirket her nisan ayında bilançosunu açıklıyor. Ne kadar şarap üretildiğini, masrafların ne olduğunu ve ardından da hissenize kaç şişe şarap düştüğünü size bildiriyor. Bu arada yeni rekoltenin uzmanlara yaptırılmış tadım notları ve olası satış değerleri de size açıklanıyor. Ardından soruluyor: "Bu şarapları yıllandırmak üzere kavda mı bırakalım, satalım mı, yoksa size mi gönderelim?" diye. Tabii bir bölümünü satıp, bir bölümünü içmek üzere istemek, bir bölümünü ise saklatma olanağınız da var. Ayrıca size şatonun şaraplarını daha ucuza satın alma imkanı da sunuluyor. Şatolara ortaklığın bir başka avantajı da bulunuyor. Bordeaux'daki şatoların önemli bölümü şık, tarihi binalar. Restore edildikten sonra, otel olarak da büyük ilgi topluyor. Ortakların ve onların ailelerinin, şatolarında çok ucuza kalma olanakları var. Osman Serim, kayınpederinin çocuklarına paylaştırdığı şaraplardan eşinin payına düşenleri afiyetle yudumlarken, bir yandan da "aile şatosunda" geçireceği tatilin hayallerini kuruyor. Yıllar önce şampanyanın üretim merkezi Eperney kentinde son derece değerli Pinot Noir bağları içindeki bazı parsellerin boş bırakıldığını görmüştük. Bu servet israfının nedenini sorduğumuzda, "Bu bağlarda izin verilen omca sayısı dolmuştur. Tek bir fide dikemezsiniz. Bütün bölge uydudan denetlenir. O yüzden kimsenin gücü bu boş bırakılan değerli bağ parsellerine asma dikmeye yetmez" dediler. KONTROL UZAYDAN Osman Serim'in kayınpederi de, örneğin La Croix du Casse şatosunun toplam 9 hektar üzerine kurulduğunu, bunun 8 hektarının bağ alanı olduğunu, bağda klasik Bordo şarap harmanını oluşturan Merlot, Cabernet Franc ve Cabernet Sauvignon üzümlerinin yer aldığını ve toplam 55 bin hissenin satışa sunulduğunu biliyor. Hisse başına 1.600 euro'dan 91 hissenin, yani 91 asma kütüğünün sahibi. Bir takım üçkağıtçı şirket yöneticilerinin civar tarlaları satın alıp buralara da bu üzümlerden diktirmeye kalkamayacağına olan güveni sonsuz. Çünkü bu sistemi devlet yerden ve uzaydan kontrol ediyor. İsteyen Türk vatandaşları da bu yatırım şirketlerinden biriyle irtibata geçerek, şatolara ortak olup kendi şaraplarını üretebilir. Şimdi bir de bizdeki manzaraya bir bakalım. Ülkemizin şaraplık üzüm yetiştirilen hiçbir bölgesinde herhangi bir apelasyon sistemi yok. Hiçbir tarım ürünümüz apelasyon ile korunmuyor. İsteyen üretici canının çektiği yerde üzümü dikiyor, yaptığı şarabın üzerine isterse üzümün cinsini yazıyor, isterse onu bile yazma zahmetine katlanmadan, "Ege ve Marmara üzümlerinden harmanlanmıştır" gibi hiçbir şey ifade etmeyen bir bilgi notu yazmakla yetiniyor. Bu anarşik durumdan zarar gören ise, öncelikle iyiyi ve doğruyu arayan bilinçli tüketici. Onun dışında, doğru bölgede, doğru üzümleri, olması gerektiği gibi yani düşük verimde yetiştirip zamanında hasat eden üretici. Çünkü belli bir denetim sistemi olmayınca sapla saman, kaliteli ile kalitesiz karışıyor. Şaraplık üzümlerimiz içinde apelasyon sistemi en kolay kurulabilecek olanı Kalecik Karası. Ankara'nın Kalecik ilçesinde belirli bölgeler bu üzümün yetişmesi için çok uygun. Hiçbir yerde Kalecik Karası üzümleri bu kadar iyi sonuç vermiyor. Şimdi Kalecikliler ürünlerinin kalitesini yükseltmek için toprak analizleri yaptırıp, coğrafi konumlarını da göz önünde tutarak, bağ alanlarının sınırlarını belirlemek yerine rant getirisinin cazibesine kapılmış görünüyor. Aslında şarap bağcılığına uygun olmayan yerleri kendi şarabını yapmak gibi romantik özlemler içindeki kentlilere satmaya başladılar bile. Bağ uzmanları buralarda kaliteli şaraplık üzüm yetiştirilemeyeceğini söylüyor. Kalecik bölgesi, kendi bindiği dalı kesmiş kendi kaliteli üzümlerine kendi sınırları içinde kalitesiz rakipler yaratmış oluyor. Tokat'ın Narince, Ege'nin Misket, Elazığ'ın Öküzgözü, Diyarbakır'ın Boğazkere üzümlerinin de durumları farksız. Maazallah, Bordo şatolarının ortaklık sistemini uygulamaya kalksak, yatırımcılar mahvolur. Ortada ne bölgelerin şaraplık üzümlerinin gerçek değerini bilen var, ne bağların kaç omca üzümden oluştuğunu kontrol etme olanağımız, ne de bağ alanlarının kalite sınıflandırılması yapılmış durumda. AB'ye katılmaya hazırlanan ülkemizde şaraplık üzümlerin nerelerde, kaç hektar alanda, hangi verimde yetiştiğini bile kesin olarak bilmiyoruz. Yarın Fransa, İtalya, İspanya gibi ülkelerle masaya oturup ürünlerimizi, üreticilerimizin hakkını savunmaya çalışacağız. Hangi verilerle?