Biliyorsunuz, birkaç haftadır tartışılıyor. Hükümet, vergi gelirlerindeki açığı kapamak için içki ve sigaralar üzerindeki Özel Tüketim Vergileri'ni bir kez daha artırdı ve bu ürünler üzerindeki vergi yükü bir anda katlandı. Son zamla rakı üzerindeki ÖTV yüzde 26 artarken, artış birada yüzde 49.6, şarapta ise sıkı durun, tam yüzde 118.7 oranında gerçekleşti. Vergi zamları vakit geçirmeden içkilerin satış fiyatlarına yansıtıldı. Ardından da restoran ve meyhaneler menülerinde yaptıkları değişiklikle içki fiyatlarını tekrar yükselttiler. Artık restoranlarda oldukça vasat bir şarap bile, neredeyse yemeğin kendisinden daha pahalı. Hatırlarım, yıllar önce içki kaçakçıları, kapağındaki mührü sağlam, hiç açılmamış viski şişesini alıp dibini dişçi matkabıyla deldikten sonra içini boşaltır, yerine aynı renkte suyla çay karışımı şırınga eder, deliği de balmumuyla tıkarlardı. Çünkü viski çok değerli bir nesneydi o dönemde. 1950'li yıllardan itibaren Türk toplumsal yaşamı önemli bir değişim içine girmişti. Özel sektör gelişmeye başlıyor, gayri menkule olan talep patlamasıyla birlikte, kıraç tarım arazilerinin, dededen kalma harap köşklerin sahipleri bir anda apartman zengini oluveriyordu. Gece hayatı da toplumun yeni zenginlerinin sayısının artışına uygun biçimde gelişti. Yurtdışından gözde orkestraların çaldığı şık gece kulüplerinde statü sahibi kesimlerin başlıca içkisi, viski, su gibi tüketiliyor, bu kesim "kötü kokuyor" diye burun büktükleri yerli sigaralar yerine Amerikan sigaralarını tercih ediyordu.
KAÇAKÇILAR CİRİT ATIYOR
Ancak viskinin de yabancı sigaraların da önemli bir sorunu vardı. Devlet kısıtlamalarının serbest pazar zihniyetinin çok önünde gittiği o günlerde ithal edilmeleri olanaksızdı. Dolayısıyla tıpkı Amerikan sigarası gibi, viski de hızla gelişen ve zamanla ülkenin her köşesine dal budak salan bir kaçakçılık sistemi tarafından temin ediliyordu. Komşu Bulgaristan sigara ve viski kaçakçılığının merkezi haline gelmişti. Bunlar kara ve deniz yoluyla buradan ülkeye sokulup mahalle bakkallarının tezgah altlarına dek ulaşıyordu. İthali yasaklanıp, fiyatları tavana vurunca, büyük talep gören bu ürünlerin sahtelerinin yapılması da gizlice yurt dışından getirilip satılması da kaçınılmazdı. Yıllar geçtikçe ithal kısıtlamaları hafifletildi, yurtdışına gidenlerin beraberlerinde bolca miktarda içki getirmeleri kolaylaştı ve içkiyle sigarada kaçakçılık sektörü yavaş yavaş tarihe karıştı. Bu gidiş 2002 yılından itibaren adım adım değişme yolunda. Hükümet özellikle içki sektörüne hiçbir alanda olmadığı kadar ağır vergi artışları uyguluyor. Son zamlarla 70'lik şişesi 22.5 YTL'ye satılmaya başlanan Yeni Rakı, sahte rakı üreten vicdansızların epeydir ağzını sulandırıyor. Şimdiden insan sağlığını ciddi biçimde tehdit eden bu kaçak damıtılmış rakıları lokanta lokanta dolaşarak pazarlayanlar olduğu gibi, ne yazık ki, ucuzluğuna kanıp bu rakıları alan ve müşterilerine sunan restoran ve meyhaneler de var. Bu son vergi zammı özellikle 10 YTL'nin altındaki ucuz sofra şarapları üzerinde önemli fiyat artışı yarattı. Şık ve pahalı kalite şaraplardan başkasını içmeyenler pek bilmezler; şarap sektöründe bu fiyatın altındaki şaraplar toplam üretimin yüzde 80'ini oluşturur. Avrupa'nın belli başlı turizm ülkelerinden biri olan ülkemizde, özellikle güneydeki tesislerde turistler, ödedikleri ücret karşılığında tesislerde istediklerini yer içer, bunlara ayrıca para vermezler. Bu 'her şey dahil' sistemli tesislerde sunulanlar da işte bu ucuz sofra şaraplarıdır. Yabancı turistlerin su yerine şarap içtikleri ise malum. Maliyet hesaplarını gözden geçiren tesislerin, yeni sezonda şarap bütçelerini epey aşacaklarını öngörerek, konuklarına şarap yerine sulandırılmış ucuz sert içki kokteylleri sunma hazırlıkları içinde oldukları, şimdiden gelen haberler arasında.
KAYIT DIŞI DAHA DA ARTACAK
Eğer turistik tesisler şarap ikramını azaltacak olurlarsa, bu, yeni yeni güçlenmeye başlayan Türk şarap sektörü için çok ağır bir darbe olacak. Dünyanın dördüncü büyük üzüm üreticisi olan ülkemizde şaraplık üzüm yetiştiren, sayıları aile bireyleriyle birlikte 100 bini bulan bağcılar ürünlerinden tam da oldukça cazip bir katma değer elde ettiklerini görmeye başlamışken, yakın gelecekte emeklerinin karşılığını alamayınca bağlarını sökmek zorunda kalacaklar. Sektör içinde bu vergi zamlarının kayıt dışı, merdiven altı şarap üretimini engellemeyeceği, tersine teşvik edeceği konuşuluyor. Öyle ya, hiç vergi ödemeyip şarabı el altından satmak varken, bunu devlete beyan edip, değerinin tam yedi katı vergi ödemeyi sonra da fiyatı iyice yükselen bu ürününe pazar bulamamayı kim ister? Avrupa Birliği'ne girme aşamasında, her alanda elimizin güçlü olması gerekiyor. Şarabın anavatanı sayılan Anadolu'da yeni yeni filizlenmeye başlayan şarapçılığın tekrar zayıflaması, AB içindeki, bir süredir üretim fazlası şarap stokları hızla büyüyen öteki şarap üreticisi ülkelerin ekmeğine yağ sürecek. Son yıllarda değerini keşfettiğimiz Narince, Öküzgözü, Boğazkere, Kalecik Karası gibi çok kaliteli üzüm çeşitlerimiz bir yana itilip, kapılarımız yabancı üzümlerin ithal şaraplarına açılacak. Bir süredir Türkiye'ye bağcılık ve şarap üretimi için yerli üreticilerle işbirliği yapmak üzere temaslarını sürdüren yabancı şarapçılar geri çekilecek ve böylece onların sermayesi ve bilgi birikimleriyle daha kaliteli yerli şaraplar içme fırsatını kaçırmış olacağız. Pahalı sert alkollü içkiler için de bir kaçak yan pazar oluşacak. Bu pazarda hakikisinin çok altında satılan sahte içkilerin önemli bir bölümü insan sağlığını tehdit eden, tehlikeli alkollerle yapılmış içkiler olacak. Vergi gelirlerini artırma görüntüsünün ardında yatan "İçki, özellikle de şarap içeceklerine zıkkım içsinler" mantığının toplumsal hayatımız, özel yaşamımız ve ekonomimiz için ciddi bir tehlike oluşturmaya başladığı apaçık ortada. İş işten geçtikten sonra duyulacak pişmanlığın ise kimseye yararı olmayacak.