Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Yorumu muhtevasında...

Lauzun Dukası, 1774 tarihli anılarında çiçek aşısından söz ederken, aşının yaygınlığı yanında hanımlar arasında bir saç tuvaletinin de moda olduğunu dile getiriyor. 'Aşı' adıyla hızla yayılan moda, bir yılanı, tokmağı, doğan güneşi ve meyvesi bol bir zeytin ağacını simgeliyordu. Buna göre yılan tıp bilimini, tokmak hastalığı önleyen aşıyı, doğan güneş kralı ve zeytin ağacı da huzur ve güveni işaret etmekteydi. Tavuğu ve domuzuyla bir grip daha gelip geçti hayatımızdan ama 'moda'sı yalnızca siyaset dünyasına yansıdı.

IV. Murat döneminde, Yeniçeri Ocağı ile öteki kapıkulu askerlerinin 'ulufe' denilen üç aylık maaşları dağıtıldıktan sonra, devrin sadrazamı padişahın huzuruna çıkar: - Şevketlü efendim, ulufe dağıtıldı ve bitti. Bir miktar da para arttı. Ferman buyurursanız, bu kalan para ileride kullanılmak üzere hazinede saklansın! IV. Murat, kaşlarını çatarak yanıtlar: - Her zaman ulufe dağıtılır ve geriye bir şey kalmazken bu seferki fazlalığın nedeni nedir? Anlaşılıyor ki, defterdarımız bize yaranmak için fazla para toplamış. Padişahlara yaranma suretiyle halka zulmedip malını elinden alan defterdar bize yaramaz. Ve defterdar görevinden alınır. 'Yetim hakkı'nı asıl korumak da bu olsa gerek...

Ülkemizde ilk sigara fabrikası imtiyazı 1884'te Osmanlı Bankası aracılığıyla bir Fransız şirketine verilir. Demek, o zamanlar da 'taşeron' düzeni varmış. 30 yıllık imtiyaz süresi Trablusgarp Savaşı sırasında sona erer. Devlet, bu nedenle de para sıkıntısı içindedir. 'Reji' adı verilen idareden yüzde 6 faizle 10 milyon lira borç alınır, karşılığında da imtiyaz süresi 15 yıl daha uzatılır. Reji İdaresi, 30 yıl içinde yarısı tamamen kâr olmak üzere 68 milyon altın lira hasılat yapacak ve Cumhuriyet döneminde tasfiye olunacaktır. Buna da ister özelleştirmenin çarpıklığı deyin, ister Tekel işçilerinin müzmin çilesi.

Vatan şairi olarak bilinen Namık Kemal, yazı ve konuşmalarında Osmanlı İmparatorluğu'nun sürekli gerileyen, zayıflayan durumunu anlatabilmek için sık sık "İmparatorluk can çekişiyor," ifadesini kullanır. Bunun üzerine durmadan kendisine sataşırlar: - Yıllardır "İmparatorluk can çekişiyor," diye yazıp duruyorsun ama hâlâ ayakta duruyor, yıkılacak gibi de görünmüyor. Namık Kemal'in yanıtı: - Benim dediğim bakkal Mehmet Efendi'nin değil, koskoca imparatorluğun can çekişmesidir. 600 yıllık imparatorluğun can çekişmesi elbette bir yarım yüzyıl sürecektir. Bu durumdan bakkallar da gereken dersi alacaktır elbette.

Rakıya eskilerin 'aslan sütü' dedikleri bilinir. Bu terim, bugün de kullanılır. Nedeni de rakıyı herkesin değil, yüreği sağlam insanların içebilmesi... Bu yüzden eskinin büyük gedikli meyhanelerindeki rakı güğümlerinin üzerinde pirinçten bir 'yürek' şekli bulunurdu. Bunca zamdan sonra rakı içebilmek için şişelerin üzerine 'yürek' yanında bir de 'cüzdan' resmi koymak gerekmez mi?

Padişah II. Mahmut döneminde Eminönü'nde Kürt İdris adındaki bir hamal, çok büyük ayaklarıyla ünlü olmuştu. Ayağının tabanı 50 santim boyundaydı ve kundurasının içine kundaklı bir çocuk sığabiliyordu. Hamalın kaç çocuğu olduğu ise meçhul.

Osmanlı tarihinde en uzun boylu sadrazam, iki metre boyuyla 'Tavil (Uzun) Mehmet Paşa' lakaplı Sokullu Mehmet Paşa'dır. En kısa boylu sadrazamlar ise XVII. yüzyıl ortalarında IV. Mehmet'in vezirlerinden İpşir Mustafa Paşa ile II. Abdülhamit'in sadrazamı 'Şapur Çelebi' lakabıyla bilinen Küçük Said Paşa.

İki gözü görmeyen bir arkadaşı bir gün Neyzen Tevfik'e sorar: -Ülkenin durumunu nasıl görüyorsun? -Aynen senin gördüğün gibi...

* * *
İNADINAŞİİR
Ruhumun çelik
fanusunda gizli
teninin kokusu
REFİK DURBAŞ

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA