Geçmiş gün, bir deftere de not almıştım; Kadıköy'de Haldun Taner Tiyatrosu'nun karşısına düşen küçük parkta anlatmıştı. "Erotik eserleriyle sadizme adını veren, lanetli Fransız yazar Marquis de Sade'ı bilir misin?" demişti; "Onun bir hikâyesini hiç unutmadım: Mutlu Aldatmaca. Şöyle başlıyordu: Sevgilisiyle iş üzerinde yakalanmadıktan sonra küçük bir çapkınlık serüveni yaşamanın eşlerinin onurunu kırmayacağına, onları incitmeyeceğine inanan düşüncesiz kadınlarla doludur dünya. İşte ben de böyle bir kadınla 30 yılı aşkın lanetli bir hayat yaşadım," dedikten sonra da uzun bir süre susmuştu. Aslında birbirlerini severek evleniyorlar ya da öyle sanıyor. Gerçi yakın akrabaları, kadının fazlaca sinirli olduğunu, bunun da ilerde sorunlar yaratacağını söylese de evlenme kararını çoktan vermiştir bile... İlk günler, hani 'cicim ayları' derler ya, pek sorunsuz geçiyor. Bu arada bir de evliliğin sigortası olarak çocukları dünyaya geliyor. "Kaç kez evi terk etmeye kalktım, ceketimi alıp çıktım da..." demişti; "Fakat küçük oğlum kapı önünde 'baba' deyince her seferinde cesaretim kırıldı." Aşk küllenir, acı her toprakta filiz vermez; gün geçer günler geçer; çocuklar büyür, saçlarda aklar çoğaldıkça insan da olgunlaşır. Ama her zaman böyle olmuyor. Yaşlandıkça kadının takıntıları artar. Bunun sonucu da sevgisizliği... Hiçbir konuda anlaşamazlar. Kavga günlük hayatın vazgeçilmez çeşnisidir artık. "30 yılda bir kere dahi ağzından 'teşekkür' sözcüğünün çıktığını duymadım," diye anlatmıştı. "Yahu insan hiç olmazsa sofrada bir bardak su verirken 'Teşekkür ederim,' der. Bütün bunlara tahammül ettim de, yarım yüzyıllık arkadaşımla beni aldatmasını hazmedemedim. Sade, 'mutlu aldatma' diyor ya, işte onu..."
TUHAF BİR İLİŞKİ
"İhanet de aşka dahildir çünkü..." demişti; "bu aşk değil, adını koyamadığım başka bir şey. Bir tuhaf ilişki..." Kadın, adamın arkadaşıyla her buluşması sonrası ortak bir arkadaşlarının adını veriyor. Oysa o arkadaşları, ikisinin de hayatından çıkalı yıllar olmuş. Kadın böyle bir yalan üzerine kurduğu ilişkiyi de çapkınlık sanıyor çünkü. Yalan üzerine bina edilen birlikteliğin ömrü ne kadardır, sadakat da tedavülden kalkmışsa eğer? Aşk zamanla yıpranır, yıpranacaktır da; ama bu, saygının yok sayılmasının nedeni olabilir mi? "Nihayet oğlum üniversiteyi bitirdi ve yurtdışına gitti. Ben de işte o zaman bu ilişkiyi temelinden bitirdim," diye anlatmıştı. İlk önce yarım yüzyıllık çocukluk arkadaşını defterinden siliyor. Sonra bir sabah ceketini alarak evden çıkıyor. Daha sonra yeni giysiler alacak ve evden üzerinde getirdiklerini çöpe atacaktır; anılarını da tabii... O günden sonra karısının ve arkadaşının oturduğu mekânlardan dahi uzak duruyor. Havanın açık olduğu günlerde, Kadıköy'de Haldun Taner Tiyatrosu'nun karşısına düşen parkta oturup çoban yıldızıyla konuşuyor. "Yıllarca yalnızlığı yaşadım, şimdi de yalnızlık beni yaşasın," demişti, "Otel odasında her zaman misafir kabul etmek olmuyor çünkü..."
* * *
İNADINA ŞİİR
ARKA
Hava fırtınalı, gök gürültülü Gönül, üç kanatlı ankası ile uçmakta şimdi zamanın dehlizinde
REFİK DURBAŞ