Olay, yaklaşık dört ay kadar önce başladı. TÜYAP Kitap Fuarı'nda, kapağında adımın yazılı olduğu bir çocuk kitabım ile yüz yüze geldim. Arthur Rimbaud'nun dediği gibi "Ben bir başkasıdır," düşüncesiyle fiyatını ödeyerek kitabımı aldım. Yayınevi, kitabımı ben görmeden önce okura sunduğu için biraz sinirlenmiştim. Öte yandan kendi yazdığım da olsa bir kitabı para vererek aldığım için de mutluydum. Fakat bu mutluluğun ertesi akşam bir kabusa dönüşeceğini ve bugüne uzanan bir hastane serüvenine neden olacağını nereden bilebilirdim. Çünkü ertesi gün, kan kaybından bitkin bir halde kendimi Acıbadem Hastanesi'nin acil servisinde bulmuştum.
SİGARAYI BIRAKMIŞTIM
30 yıllık sevgili eşimin, 50 yılı aşkın dostluğumuzda sinirli halime tanık olmayan ablasına göre, kan kaybımın asıl nedeni fuarda yaşadığım bu entelektüel olayın sinirlerim üzerinde yarattığı tahribattı. Eşimin entelektüel ağabeyine göre ise 40 yıldır kullandığım, bir süre önce mutlulukla veda ettiğim sigaranın intikamıydı bu. Sonuçta, hastanede yattığım sekiz gün içinde, yalnızca 'serum' rejimiyle sigarayı bıraktığımdan dolayı son aylarda aldığım sekiz kiloyu attım bedenimden. Hastane gecelerini televizyon seyretmeden, gazete-kitap okumadan, onu-bunu-şunu düşünmeden, 'bir başka ben' ile baş başa kalarak geçirdim. Fakat gündüzleri anlamak mümkün değildi. Her gün, bedenimde sonu 'rafi' ile biten bir sürü işlem deneniyordu: Tomografi, ultrasonografi, radyoloji, kardiyografi. Bir anjiyografi kalmıştı, biraz sonra onu da anlatacağım. 1972'den beri ilk kez hastanede yatıyordum. Bu nedenle kimi olayları anlayıp kavramakta zorlanabilirdim. Ama bütün bunlar, bedenimde oluşan değişimleri anlamama neden teşkil etmezdi herhalde. Sahi, kaç gündür ne için ve neden bu hastalık cenderesindeydim? Sağolsunlar genel cerrah Tuna Yıldırım, nefroloji ve hipertansiyon uzmanı David Çukran, beslenme ve diyet uzmanı Evrim Demirel, iç hastalıkları uzmanı Erkan Sarıyıldız, gastroloji uzmanı Çağlar Baysal ve nöroloji uzmanı Yasemin Akgün'ün değerli önerileri ile sağlıklı bir yaşam sürdürmeye başladım. Sigarayı bırakmıştım, içkiden biraz uzak durdum, tuzu sofradan kaldırdım, ligth peynirin lezzetine alıştım. Suyu, püresi, kompostosu, çayı ile 50 yıldır yiyemediğim elmayı neredeyse bir hafta içinde tüketir oldum.
KALBİMİ AVUÇLARI İÇİNE ALABİLİR
Fakat bu, nasıl bir beden makinesidir, yine de anlamak mümkün değil? Sanki maden ocağı... Kimi yerinde demir eksik, kimi bölgesinde kalsiyum fazla... Demir, stenoz, kalsiyum, anevrizma falan derken, sevgili arkadaşım, kadim dostum kalp cerrahı Nevzat Doğan tarafından bir de 'anjiyo' önerilmez mi? Meğer beden makinesinin bakıma, kalbin onarıma ihtiyacı varmış. Bu satırları çarşamba akşamı yazıyorum, yarın sabah İsviçre Hastanesi'nde kalbime anjiyo uygulanacak. Beni ameliyatın zorluğu falan ürkütmüyor, olayın heyecanına dayanamıyorum. Kalbin şiirleri, şiirlerin de kalbi onardığını biliyorum. Gerçi sevgili Nevzat Doğan ile pazarlık yaptık, yalnız anjiyo için... Ama ben Doğan'ı bilirim, bu anjiyonun sonuçlarına göre kaşla göz arasında gerekirse stend de takabilir, göğsümü yarıp kalbimi avuçları içine de alabilir. E, ne de olsa şair kalbi...
NOT: Anjiyo nedeniyle 'İnadına Şiir'e izin çıkmadı bu hafta kalbimden...