Yıllardır kültüre, sanata sponsor desteğinin eksikliğinden yakınırız. Devletin 'turizm' ile aynı şemsiye altına aldığı bir kültür bakanlığı vardır. Bütçesi, öteki bakanlıkların bütçesiyle binde 1'ler mikyasındadır. Hemen her konuda bilgi ve birikimlerini sunmaktan çekinmeyen maliye bakanlarının şimdiye kadar 'kültür' üzerine konuştukları, düşünce ve görüşlerini açıkladıkları da doğrusu pek görülmemiştir. Çünkü etkili ve yetkili kişilere göre kültür, halkımızın üzerine her zaman dar gelen bir elbisedir. Gazetemiz SABAH'ta yıllardır iş dünyasının nabzını tutan Şelale Kadak, bir süredir İstanbul kültür yaşamı için önemli bir olayın izini sürüyor. Önce İnan Kıraç'tan aldığı müjdeyi verdi: Suna Kıraç, artık bütün enerjisini İstanbul'a yeni ve benzersiz bir kültür merkezi kazandırmak için harcayacaktır. Adı "Suna Kıraç Kültür Merkezi" olacak yapının projesi, Kanadalı ünlü Mimar Frank O. Gehry ve ekibine çizdiriliyor. Projeye göre ana yapıda bin 650 kişilik konser salonu yapılacak ve dünyanın önde gelen bütün önemli orkestraları Türkiye'ye getirilecek. İkinci binada ise 500 kişilik tiyatro vb. etkinlikler gerçekleştirilecek... Projede bunların dışında sanat ürünlerinin satılacağı bir alışveriş merkezi, restoran ve kafe gibi ek yapılar da yer almakta. 30 bin metrekare kapalı alanda yer alacak merkez 130 milyon dolara mal olacak. Kadak, öteki ayrıntıları da sözcüklere şöyle döküyor: "Frank O. Gehry, çarpıcı Bilbao Gugenheim Müzesi'nin mimarı. Dünya mimarlık literatürüne 'Bilbao Effect', yani 'Bilbao etkisi' diye geçen ve kimsenin önünden geçmediği sevimsiz bir sanayi kenti, ilginç mimarisiyle herkesin dikkatini çeken bu müze sayesinde bir anda herkesin ilgi odağı haline gelir. İşte bu başarının sahibi mimar Gehry'nin çizdiği kültür merkezi Odakule'de yine Kıraç çiftinin hediye ettiği şahane bir binanın içinde yer alan Pera Müzesi'nin tam karşısında yer alacak." "Suna Kıraç Kültür Merkezi" hayata geçirilmiş olsaydı, Doğan Hızlan'ın da belirttiği gibi, gerçekten "Beyoğlu Kültür Adası" tamamlanacak, bir bütünlük sağlanacaktı. Şimdi yine Şelale Kadak'ın 11 Haziran 2008 tarihli SABAH gazetesinde çıkan yazısından öğreniyoruz ki, bu çok önemli proje can çekişmekte... Nedeni de bugün TRT binasının da yer aldığı Tepebaşı'ndaki arsanın bu projeyi gerçekleştirecek Suna ve İnan Kıraç Vakfı'na devredilememesi... TRT, topu İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne atıyor; belediye, Ulus'taki TRT binası yerine yapılması düşünülen otele... Oysa Türkiye kültür gündemini çok yakından ilgilendiren günler başlamak üzere. Üç ay kadar sonra Türkiye Frankfurt Kitap Fuarı'nın onur konuğu olacak. Şimdiye kadar neler yapıldığı, bu önemli etkinliğe nasıl hazırlanıldığı konusunda bir işaret yok. Öte yandan İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılı gün be gün yaklaşıyor. Etkili ve yetkili kurulların, kurumların bu konuda da nasıl bir çalışma içinde olduğunu bilen yok. Ayrıca bir vakıf, 20 kez ziyaret ettiği, ömrünün 80. yaşında sevdiği kente kalıcı bir armağan bırakmak amacındaki bir mimara çizdirdiği projesini, üstelik devletten bir kuruş yardım almadan gerçekleştirmek isterken çevresi Çin Seddi ile donatılıyor. Vakıf, 'müze' yerine 'otel' yaptırmayı düşünseydi, bakın hiç sorun çıkar mıydı? Sahi bu ülkede adında kültür ibaresini barındıran bir bakanlık var mı? İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kültür ile ilişkili bir birimi, bir beyaz ya da mavi masası var mı? Kültür var mı?