Küçük tekne, Gevaş'tan Akdamar Adası'na yol alıyor. Yaşar Kemal'in dediği gibi bir 'âlem', bir 'acayip' gün batımını, Akdamar Adası'nda görmeli çünkü... Ustanın dediği gibi Van Gölü'nün mavisi, hiçbir maviye benzemiyor. "Bir başka mavi. Kalın bir camı kesip kesitine bakın, işte o maviye azıcık yaklaşıyor. Bir başka mavi ki tarif edilemez. Yalnız mavi değil. Göl, günün her anında bir başka renge giriyor. Bu renkler de bildiğimiz, gördüğümüz renklerden değil. Mesela bir an yeşil oluyor. Görülmemiş bir yeşil. Yeşilin de bir yanı yaprak yeşili, bir yanı zehir yeşili." Bu renk cümbüşü içinde bir kuş kanadının gölgesini arıyorum. "Hani," diyorum, "Süphan Dağı'ndan kalkıp da Van Gölü'nün göğünü kaplayan turnalar?" Hani, nerede Yaşar Kemal'in turna katarları? Tasasız gönül, turnasız göl mü olur? Gölün pisliğinden olacak turnalar terk eylemiş Van Gölü'nün şafağını, akşamını... Doğa, güzelliği ile duruyor kendi kimliğinde; kendi güzelliğini yansıtıyor doğasının aynasında... O aynayı bozan, kirleten; pisliğe, toza çamura bulayan insanoğlu... Teknede turna misali, Bitlisli, Cizreli, Şırnaklı üç genç kız var. Bitlisli'nin babası ziyarete gelmiş kızını, onlar da birlikte Akdamar'da akşamı karşılamaya çıkmışlar. Gevaş'ta bir evde kalıyorlar. Van Üniversitesi'ne bağlı bir fakültede öğrenim görüyorlar. Okul bitince banka sektöründe çalışacaklar; ama asıl sorun dersleriyle ilgili kaynak kitap bulamamak... Bir de bu yıl staj yapmaları gerekiyor. Van'da 13 banka faaliyet göstermekte... Hepsine başvurmuşlar, fakat olumlu bir yanıt alamamışlar. Şiirler okuyorlar, şarkılar söylüyorlar yine de gelecek günleri, umutları üzerine... Üçünün de göz bebekleri Van belki bu yüzden... Sırada halk arasında 'İzdişir' olarak bilinen camiyi ziyaret var. Van-Hakkari hâkimi İzzeddin Şir tarafından 14-15. yüzyıllara tarihlendirilen cami, bir Selçuklu eseri. Kitabesinde "Muhakkak yüksek şana sahip olan Abdullah Han tarafından bina edilmiş bir han olup, öğrencilerin eğitim göreceği bir medresedir. Bu yapıyı yapmaya başladığı zaman şöyle dedi: Ya Rabbi, ben sana bu medreseyi yaptım. Onu mübarek kıl ve bilenler için bir menfaat eyle,"diyor. Altı yüzyıl sonra Abdullah Han'ın torunları ise bu beldenin çocuklarının okuyacağı bir okulu, yine Selçuklu eseri bir kümbetle, belki Abdullah Han döneminden kalma bir mezarlığın hemen yanı başına inşa etmeyi akıl edebiliyorlar. Van canavarını, Van Denizi'nde aramanın ne gereği var? O, bir heykel olarak Gevaş'ın hükümet meydanında yaşamını sürdürüyor. Van Gölü'nün kirliliğinin nedeni de mezarlık içine okul yapan da bu canavar mı yoksa? Turnalar onun korkusundan mı terk etti Van Gölü'nü; inci kefalinin soyunun tükenmesi neden onun yüzünden olmasın? Ben hiç mi, hiç ihtimal vermiyorum. Asıl canavar, doğayı böylesine hoyratça kullanan insanoğlu aslında... Gönül tasasız, göl canavarsız olmaz, olamaz da...