İlkokulda öğrenciyken, hatta ortaokulun bir dönemi de dahil, dedemlerin Turgutlu Ovası'ndaki bağı-Alacalı Tımarı derlerdi, uzun yaz tatillerimin değişmez mekanıydı.Kasaba mezarlığını geçtikten iki kilometre sonra Gediz Nehri'ne yakın bir yerdeydi. Ağustos ortaları ile Eylül ayının ilk haftası arası, kehribar renkli buğulu üzümleriyle meşhur ovanın en hareketli zamanıydı. Bir yıllık emeğin ürünü kiloluk üzüm salkımlarının kurutularak bakır renkli tanelere dönüştürüldüğü günlerdi o günler... Dedemlerim amcamlara bitişik 10 dönümlük bağında benim boyumu geçmiş, kocaman bereketli asmalardan üzümler kesilir, kelterlerle ilaçlı sulara bandırılıp samanla karışık killi çamur sıvalı sergiye serilir kurumaya bırakılırdı. Henüz ovada hiç kimsenin beton kaplı üzüm sergisi yoktu. Kurutulan üzümler bir hafta sonra toplanarak tüccara satılmak üzere çuvallara doldurulurdu. Ağustos sonunda yani üzümlerin kurutulmaya başlandığı günlerde gökyüzünde belirecek ufacık bir ak bulutun bile bağcıları ne denli endişelendirdiğini bilirdim. Çünkü "Yağmur" üzümlerin kurulduğu günlerde en çok dillendirilen sözcüklerden biriydi. Kimilerinin bir damla yağmur düşsün diye dualar ettiği günlerde-eğer baharda yeterli yağış olmadıysa-bağcının korkulu rüyası yağmurdu. Çünkü yağmur bir yıllık emeğin boşa gitmesi ve koca bir yılın eşten dosttan alınacak borçlar ya da bankalardan istenecek kredilerle geçirilmesi demekti. Ve o yaz istenmeyen oldu. İlkokuldan mezun olmuştum. Kasabalının ovaya göç ettiği günlerde biz de ağabeyim ile birlikte akşam olmadan bağa ulaşmak üzere yola çıktığımızı hatırlıyorum. Bütün bir yılın ürünü üzümler sergide kurutuluyordu. Öğle saatlerine kadar ovayı berrak bir mavilikle kuşatan gökyüzünde önce salkımsaçak tüy bulutlar belirdi, öğleden sonra daha gri renkli tomurcuklular ufku bir uçtan bir uca kapladı. Yaşamı boyunca acı olaylarla yoğrulduğunu bildiğim dedem,tevekkül eden bir insanın sakinliğiyle; -Rahmet gelmese bari,mahvoluruz o zaman, dedi. Anneannem dua etmeye başladı.Bağı çevreleyen kavak ağaçlarını,asmaları usul usul sallayan rüzgar- bu arada ovanın coşkulu arı kuşları susmuştu- şiddetini giderek atırırken, kara bulutlar da çıktı ortaya,giderek büyüyüp alçaldılar... Çal Dağı eteklerinde yoğunlaşan lacivert karanlık beraberinde, şimşekler, yıldırımlar ve gökgürültülerini taşıyarak bütün ovanın üzerini örttü. Rüzgar bağ damının yanıbaşındaki okaliptüs ile söğütü yıkarcasına eserken, ser yağmur damlaları yerdeki tozları havalandırarak-birbiri ardınca ve sıklaşarak-düşmeye başladı. Korkulan olmuştu. Anneannem; - Sen bize acı Allahım,diyordu. Dedemler kendi yağlarıyla kavrulurlardı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu ve bir yıl boyunca verilen emeğin nasıl yok olmakta olduğunu herkes çaresizlik içinde seyrediyordu. Üzümlerin bir kısmını damın içine taşıyıp,bir kısmının üzerini örttüler ama- o yıllarda henüz naylon yoktu, ya da çok varsıllar alabiliyordu- birkaç saat sonra yağmur dindiğinde bütün üzümler çamura bulanmıştı. Dedem ve kasabadan getirdiği işçiler salkımları hemen tersyüz ettiler. Ancak ertesi gün öğleden sonra yine gökyüzü karardı, yine sağanaklar birbirini izledi. Bu yağmurdan sonra yapacak bir şey yoktu. O kehribar üzümlerden geriye büzüşmüş, kurumuş, sertleşmiş taneler kaldı. Tüccar da bu üzümleri yok pahasına aldı. Çocukluğumun en mutlu günlerini yaşadığım ovada tanık olduğum en üzücü olay buydu. O çaresizlik anı yıllarca gözümün önünden gitmedi. Çiftçi toprağına serdiği, tohumunu filize dönüştürecek bereketli yağmurları bekler, yağmur çiftçi için umuttur. Varoşlardan, çalışmak üzere kentin öteki ucundaki fabrikaya gitmek zorunda olan gecekondu sakinleri için yağmur, balçıkla kaplanan sokaklar, tıkanan yollar,eziyet ve yorgunluk demektir. Kimi zaman buğulu camlarda tekdüze tıkırdayan yağmur damlaları, sizi alır gençlik yıllarınıza götürür. Gözlerden uzak bir kır kahvesinin loş ortamında,sevdalınıza en güzel sevgi sözcüklerini nasıl fısıldadığınızı hatırlarsınız. Benimse babamı toprağa verdiğimiz gün,o kuytu mezarlık köşesinde şiddetli yağmurda nasıl ıslandığım aklıma gelir. Yağmur yaşadığımız iyi kötü birçok olayda önemli bir ayrıntıdır. Şarkılara söz, şiirlere dize olan, öykü ve romanlarda olayların seyrine kapılıp çoğu kez iliklerimize kadar ıslandığımız yağmur... Yağmur bazen keyif, bazen üzüntü verir,ilham kaynağıdır kimimizin. Kısacası yağmur hayattır.