Son dönemde Doğu Akdeniz'de meydana gelen önemli gelişmeler Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yeni bir gerginlik döneminin yaşanmasına sebep oldu. İki ülke arasında başta Kıbrıs ve Ege Denizi'ndeki anlaşmazlıklar olmak üzere var olan birçok sorun Türk-Yunan ilişkilerinin işbirliğinden ziyade çatışma eğilimli olmasını beraberinde getiriyor. Bu eğilim son dönemde Atina'nın Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki meşru haklarını savunmasına verdiği tepkilerde de kendisini gösteriyor. Yunanistan'ın üst düzey askeri ve sivil yetkilileri Türkiye'nin bölgedeki aktif politikasına yönelik tehdit düzeyinde açıklamalar yapıyorlar. Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos ve Genelkurmay Başkanı Konstantinos Floros'un açıklamaları bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Askeri güç, devletlerin dış politikalarını uygularken kullandıkları en etkili araçlardan biridir ve Yunanistan'ın, ilişkilerinde çok sayıda sorun yaşadığı bir ülkeye yönelik politikalarını desteklemek amacıyla askeri güç kullanma tehdidinde bulunması şaşılacak bir şey değil. Ne var ki, ülkelerin uyguladıkları politikaların başarıya ulaşması için bir araç olarak kullandıkları askeri kapasitelerini çok iyi hesap etmeleri gerekiyor. Bu noktada ise şu sorular öne çıkıyor: Yunanistan'ın askeri gücü üst düzey yetkililerinin iddia ettikleri kapasite ve kabiliyetlere gerçekten sahip mi? Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'e yönelik dış politikası ve söylemleri askeri gücü ile uyumlu mu?
YUNANİSTAN'IN ASKERİ GÜCÜ RADİKAL SÖYLEMİYLE UYUMSUZ
Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan sorunların köklerini Yunanistan'ın Birinci Dünya Savaşı'nın akabindeki Anadolu işgaline, 1820'lerdeki Yunan isyanına ya da daha gerilere götürmek mümkün. Uzun bir geçmişi bulunan bu sorunlar iki ülke arasındaki ilişkilerin temel özelliğinin karşılıklı güvensizlik olmasını beraberinde getirdi. Yunanistan'ın Türkiye'den yoğun bir şekilde tehdit algılaması ise bu ülkeyi askeri gücünü sürekli bir şekilde artırmaya itti. İki ülke arasındaki sorunların önemli bir kısmının Kıbrıs ve Ege konusunda yaşanması ise deniz gücünün önemini artırdı.
İKİ ÜLKE DENİZ GÜÇLERİ ARASINDAKİ KAPASİTE FARKININ ÇOK DAHA BÜYÜK
İki ülkenin deniz güçleri karşılaştırıldığında, büyük su üstü muharip platformlarda (fırkateyn ve korvet) Yunanistan'ın, Türkiye'nin yaklaşık üçte ikisi kadar kuvveti bulunuyor. Denizaltı konusunda ise Yunanistan'ın neredeyse Türkiye'ye denk bir kuvvetinin bulunduğu söylenebilir. Yunanistan'ın büyüklüğü ve kapasitesi düşünüldüğünde önemli bir deniz gücüne sahip olduğu düşünülebilir. Durum kâğıt üzerinde böyle olmakla birlikte ayrıntılı bir analiz iki ülke deniz güçleri arasındaki kapasite farkının çok daha büyük olduğunu ortaya koyuyor.
DÜNYANIN EN BÜYÜK YÜZ SAVUNMA SANAYİ ŞİRKETİ ARASINDA BEŞ TÜRK ŞİRKETİ YER ALDI
Bu farkın en önemli sebeplerinden biri ise Türkiye'nin son dönemde savunma sanayi alanında göstermiş olduğu gelişmedir. 2019 yılında dünyanın en büyük yüz savunma sanayi şirketi arasında beş Türk şirketi yer almıştır. Bu şirketler ve başka Türk şirketleri tarafından yapılan çalışmalar Türkiye'nin nitelik ve nicelik olarak üstünlüğünü korumasını ve artırmasını sağlarken aynı zamanda askeri gücünün dışa bağımlılığını da azaltarak Türkiye'ye büyük bir stratejik avantaj da sağlamaktadır. Türkiye, deniz gücü kapasitesini artırma çalışmalarını iki boyutta sürdürüyor: Yeni muharip platformlar geliştirilmesi ve mevcut platformların yerli sistemlerle modernize edilmesi.
Modern Ada sınıfı korvetleri büyük oranda kendi imkânları ile üreten Türkiye'nin daha büyük savaş gemileri geliştirme ve üretme çalışmaları da hızla devam ediyor. Bununla birlikte mevcut muharip platformların kabiliyetlerinin artırılması amacıyla modernizasyon projeleri de hızla devam ediyor. Bu durumun son dönemdeki önemli örneklerinden biri olarak donanmanın önemli gemilerinden olan Barbaros sınıfı firkateynlerin modernizasyonu projesi gösterilebilir. Bunların yanı sıra Türkiye geliştirdiği ATMACA gibi füzeler ve daha birçok sistemle bölgedeki deniz gücü üstünlüğünü koruyor. Ayrıca İ sınıfı firkateyn, TF-2000, TCG Anadolu ve REİS sınıfı denizaltı projeleri yakın gelecekte iki ülke deniz güçleri arasındaki kapasite farkını çok daha belirgin hale getirecek.
Hava gücünün deniz muharebeleri üzerindeki etkisi İkinci Dünya Savaşı'nda oldukça net bir şekilde belli olmuş ve bu dönemden itibaren de bu etki devam etmiştir. Türkiye ile Yunanistan'ın hava güçleri arasında da deniz güçlerindekine benzer bir durum söz konusu. Yunanistan kâğıt üzerinde Türkiye'nin yaklaşık dörtte üçü kadar savaş uçağına sahip görünüyor. Her iki hava gücünün de büyük kısmını F-16'ların gelişmiş Block 50 ve 50+ modelleri oluşturuyor. Her iki hava gücü de AIM-120 AMRAAM'lar gibi modern hava-hava füzeleri kullanıyor. Fakat ayrıntılı bir analiz, Türkiye'nin, tıpkı deniz gücünde olduğu gibi çok daha etkili bir hava gücüne sahip olduğunu ortaya koyuyor. Bunun en önemli sebebi de tıpkı deniz gücündeki gibi yerli savunma sanayiinin oynadığı roldür. Türkiye hem savaş uçaklarının kabiliyetlerini artırmak hem de bu uçaklar için modern mühimmatlar geliştirmek amacıyla birçok proje ve ürün geliştirmiş ve geliştirmeye devam ediyor.
TÜRKİYE'NİN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ GÖSTEREN BİR BAŞKA UNSUR.
Türkiye seyir füzesi (SOM füzesi) üretmekte, hava-hava füzesi geliştirme çalışmaları hızla devam etmektedir. Bunların yanında Türkiye'nin İHA/SİHA alanında göstermiş olduğu gelişme ve bu silahları Suriye örneğinde olduğu gibi oldukça etkili kullanabilme kabiliyeti Türkiye'nin üstünlüğünü gösteren bir başka unsur. Ayrıca TF-X projesi de hava gücünü yerli imkânlarla geliştirme ve hava üstünlüğünü gelecekte de koruma kararlılığının en önemli adımlarından birini oluşturmakta. Atina'nın Türkiye'nin bu üstünlüğünü dengelemeye yönelik verebildiği en önemli cevap ise F-16'larının bir kısmını yabancı bir şirkete (Lockheed Martin) modernize ettirme kararı alması oldu. Bu noktada ise şu soru önem kazanıyor: Yunanistan mevcut askeri gücünü destekleyebilecek ekonomik kapasiteye sahip mi?
YUNANİSTAN'IN ASKERİ GÜCÜ İLE EKONOMİK KAPASİTESİ İLE UYUMSUZ
Yunanistan'ın ekonomik, coğrafi ve nüfus göstergelerinin küçük olmasına rağmen önemli bir askeri kapasiteye sahip olduğu ve Türkiye karşısında en azından kâğıt üzerinde çok geride olmadığı düşünülebilir. Bu durumu değiştiren ve iki ülke arasındaki farkı açığa çıkaran ise Türkiye'nin hızlı ekonomik büyümesi ve savunma sanayinde gerçekleştirdiği önemli hamleler olmuştur. 2001 yılında kendisinden 1,5 kat büyüklükte bir ekonomiye sahip ve ordusunun ihtiyaçlarını kendisi gibi dışardan temin etmek zorunda olan Türkiye'ye karşı askeri gücünü belirli bir düzeyde tutmak Yunanistan için çok zor değildi. Ancak 2019'a gelindiğinde kendi ekonomisinin 3,5 katı büyüklükte (bu oran 2013'te yaklaşık 4'tü) bir ekonomiye ve ciddi bir savunma sanayi altyapısına sahip olan ve bunu hızla geliştiren bir Türkiye ile askeri alanda bir rekabete girmek özellikle de 2008 krizinden beri zor durumda olan ekonomisi düşünüldüğünde Yunanistan için epey zor. Bu durum kendisini askeri harcamalarda da gösteriyor. 2019 yılı verilerine göre Türkiye'nin askeri harcaması 20,4 milyar doları bulurken Yunanistan'ın askeri harcaması 5,5 milyar dolarda kalmış durumda. Yunanistan'ın bu sınırlı bütçe ile Türkiye'nin geliştirdiği silah sistemlerine cevap vermek bir yana, envanterindeki sistemleri harbe hazır halde tutması bile büyük bir zorluk arz ediyor. Bu da iki ülke askeri güçleri arasındaki makasın önümüzdeki dönemde giderek daha da açılacağı anlamına geliyor.
DESTEK ALMA ÇABALARININ NEDENİ...
Bu durum ise Yunanistan'ın aşırı tehditkâr açıklamalarına rağmen Doğu Akdeniz'de attığı adımlarda ABD ve Avrupa Birliği'nin (AB) desteğini alma çabalarını daha iyi açıklıyor. Ancak yakın gelecekte ABD'nin Çin'in gücünün büyümesi karşısında dikkatini ve askeri gücünü Uzakdoğu'ya daha çok odaklama zorunluluğu ve AB'nin Yunanistan'ı desteklemekten daha önemli konularla uğraşması durumunda Atina yönetiminin askeri gücü ile dış politikasını makul bir çizgide birleştirmek zorunda kalması muhtemel.