Yaklaşık altı aydır devam eden yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele günlerinde Çin iç siyaseti ve dış politikasında yeni gündem maddeleri de öne çıkıyor. Kovid-19 salgını dünya geneline yayılmadan hemen önce ABD ile Çin arasında devam eden ticaret savaşına bir ara olarak değerlendirilen birinci faz ticaret anlaşması konuşuluyordu. Salgın gündemdeki bütün maddeleri geri plana itmiş oldu. Bu süreçte Güney ve Doğu Çin Denizi'nde artan askeri hareketlilik, Tayvan ve Hong Kong özelinde artan ABD ve Çin arasındaki tartışmalar, önümüzdeki dönemde izlenmesi ve takip edilmesi gereken noktalar olarak öne çıkıyor. Tabii ki Pekin'in Kovid-19 gölgesindeki küresel rekabet ortamını nasıl algıladığı ve önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejilere dair fikir vermesi bakımından geçtiğimiz hafta Çin'de gerçekleştirilen Ulusal Halk Kongresi ve alınan kararlar oldukça önemli.
Ulusal Halk Kongresi Çin'in en yüksek yasama ve danışma organlarının yıllık toplantısı olarak bilinir. Kovid-19'la birlikte Çin'in iç ve dış siyasetteki yeni yöneliminin anlaşılması, ekonominin yeniden tam kapasiteye ulaşması ve büyüme hedeflerinin belirlenmesi açısından bu seneki toplantı merakla bekleniyordu. Mart ayında yapılması planlanan toplantı salgın nedeniyle ertelendi ve Mayıs ayı sonunda gerçekleştirildi.
Ulusal Halk Kongresi veya "İki Toplantı" olarak bilinen bu toplantılar, Çin'de her yıl Mart ayı başında yapılır ve iki hafta sürer. Bu sene salgın nedeniyle iki ay ertelenmek durumunda kalınan toplantılar bir hafta içinde tamamlandı. Ulusal Halk Kongresi ve Halk Siyasi Danışma Konferansı olarak iki oturumda icra edilen toplantılarda Çin'in ekonomi, iç ve dış siyaset, askeri harcamalar, eğitim ve sağlık gibi tüm sektörlerle ilgili meseleler görüşülür ve politika önerisi mahiyetinde kararlar alınır. Çin'in tüm eyalet ve bölgelerinden yaklaşık 5 bini aşkın temsilci bu toplantılara katılır.
Ayrıca bu toplantılar, bir anlamda Çin tarafından dünyaya kurumsal bir mesaj vermenin de bir aracı olarak değerlendiriliyor. Özellikle salgınla mücadele sürecinde ortaya çıkan ABD ve Batı'yla yeni rekabet alanları, salgının ekonomik etkilerinin bertaraf edilmesi, Çin iç siyasetine ve özerk bölgelere yönelik girişimler ve salgınla mücadelenin mevcut durumuyla ilgili hususlar bakımından bu seneki toplantı ayrı bir önem taşıyordu.
Toplantı sonrasında çoğunlukla Hong Kong meselesi ve ABD ile ilişkiler gündeme gelse de toplantı çıktılarına bakıldığında farklı alanlarda önemli maddelerin görüşüldüğü de görülecektir. Toplantı öncesi Çin Başbakanı Li Kıçiang'ın sunduğu rapora göre, Çin'in salgının ekonomik ve toplumsal etkileriyle mücadelesinde altı öncelik belirlenmiş durumda. İş güvenliği ve istihdam piyasasının derinleştirilmesi, vatandaşlarına asgari geçim kaynaklarının sağlanması, gıda ve enerji güvenliği, sanayi ve tedarik zincirlerinin güvence altına alınması ve Çin hükümet sisteminin özellikle alt seviyelerde işlerliğinin sağlanması bu öncelikler arasında yer alıyor.
Ayrıca, özellikle salgınla mücadele sonrası hastalıkların önlenmesi, karantina uygulamaları ve acil müdahale konularına yönelik yasaların güncellenmesi ve yaban hayatının korunmasına yönelik yeni düzenlemeler yapılması da toplantı gündeminde bulunuyor. Bununla birlikte, Çin Halk Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bu yana yürürlüğe girmesi beklenen ve toplumsal hayatın farklı alanlarında düzenleme öngören ilk medeni kanun da kongrenin onayına sunuldu.
KOVİD-19 SONRASI ÇİN'İN EN BÜYÜK SINAMASI EKONOMİ ALANINDA
Toplantıların Kovid-19 gölgesinde gerçekleştiriliyor olması, salgını da toplantı gündeminin merkezine yerleştirdi. Kovid-19'la ilgili olarak Çin ve dünyanın geri kalanı arasında bir ayrıştırma söyleminin öne çıktığı görülüyor. Çin'in virüsle mücadelede önemli stratejik kazanımlar sağladığı vurgulanırken, dünyanın geri kalanında "karmaşık ve acımasız" bir mücadelenin devam ettiği ifade ediliyor. Çin'in virüsle mücadelede başarı söylemi hem iç siyasette meşruiyet sağlama hem de dış siyasette Çin karşıtı ve Çin'e taraf olan ülkelerle yeni bir ilişki yapılandırabilmenin aracı olarak görülüyor.
Çin'in virüsle mücadeledeki "zafer söylemi"nin ardından yeni bir meydan okuma alanı olarak salgının ekonomik etkilerinin bertaraf edilmesi ve 2020 yılı ekonomik hedeflerine ulaşılması geliyor. Bilindiği üzere, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in 2020 yılı için iki temel ekonomi hedefi bulunuyordu. İlki, 2020 yılı içinde Çin anakarasında mutlak yoksulluğu tamamen sonlandırmak, diğeri ise 2010'a kıyasla 2020'de ekonomik büyüklüğü iki katına çıkarabilmek. Tabii ki bu hedeflere ulaşılabilmesi için Çin'in uzun yıllardır aralıksız sürdürdüğü pozitif büyüme oranlarını devam ettirmesi gerekiyordu. Her ne kadar son dönemde ABD ile süregelen ticaret savaşı nedeniyle düşme eğiliminde olsa da Çin pozitif büyüme oranlarını devam ettiriyordu. Kovid-19 salgını devam eden bu pozitif büyüme oranlarının sonu oldu. Çin ekonomisinin 2020 yılının ilk çeyreğinde, salgın etkisiyle 30 yılın ardından yüzde 6,8 oranıyla küçüldüğü duyuruldu. Ayrıca bu durum istihdam piyasasında da bir daralmaya işaret ediyor. Beklenmeyen salgın etkisi nedeniyle halihazırda 80 milyondan fazla kişinin işini kaybettiği ifade ediliyor.
Tabii tüm bu olumsuz etkilerin ardından, Çin ekonomisinin de tam kapasiteye ulaşmaya çalıştığı bugünlerde toplantının ekonomik çıktıları bekleneni veremedi. Ekonomik belirsizlik ortamı nedeniyle, toplantıda açıklanması beklenen yıllık büyüme oranı açıklanmadı. Bu durum da tıpkı 30 yılın ardından yaşanan rekor küçülme oranı gibi, bir ilk.
Belirsizlik nedeniyle hedef büyüme oranının açıklanamaması, aslında virüsle mücadelenin dünyanın geri kalanında devam etmesiyle de ilgili. Çin'in uluslararası ticaretinde önemli paya sahip bölgelerde salgının devam etmesi nedeniyle yeterli talebin oluşmaması ve tedarik zincirlerinin etkilenmesi, kademeli olarak Çin ekonomisindeki belirsizliği katlıyor. Diğer yandan, Çin Devlet Başkanı Şi, ekonominin potansiyeline vurgu yaparak, salgın sonrasında yeni ve stratejik sektörlerde büyüme ve derinleşme beklentisinde olduğunu ifade ediyor.
TOPLANTININ EN ÖNEMLİ GÜNDEMİ HONG KONG
Geçtiğimiz yıl boyunca Hong Kong, "suçluların Çin'e iadesi" yasa tasarısı sebebiyle geniş çaplı sokak protestolarına sahne olmuş, ancak salgın nedeniyle bu gösteriler duraklamıştı. Ulusal Halk Kongresi'nin Hong Kong'da uygulanacak yeni bir ulusal güvenlik yasa tasarısı hazırlaması ise sokakları yeniden hareketlendirdi.
Çin'in kendi periferisinde güvenlik ve nüfus alanını tahkim etme stratejisinin en önemli ayaklarından birini Hong Kong'a olan yönelim oluşturuyor. Sözü edilen tasarı kapsamında, bölgede hükümet karşıtı grupların faaliyetleri ve bu faaliyetlerde yabancılarla işbirliği yapan kişilere yönelik hükümler yer alıyor. Yine yasayla birlikte Hong Kong'da doğrudan Çin'e bağlı güvenlik birimleri oluşturulması ve Çin'in Hong Kong'da vuku bulacak gösterilere doğrudan müdahale edebilmesi öngörülüyor.
Bu süreçte, Hong Kong'un Eylül ayında seçime gidecek olması ve bu tasarıyla birlikte Pekin yönetiminin bölge üzerinde nüfuzu tahkim etme amacı güttüğü de not edilmeli. Tasarıyla ilgili olarak ABD ve Avrupa Birliği'nden (AB) de yüksek derecede tepkiler geldi. Bu kapsamda söz konusu yasa tasarısının Çin ve Hong Kong arasındaki "tek ülke, iki sistem" ilişkisine ve bölgenin özerk statüsüne zarar vereceği ifade edildi.
YENİ SOĞUK SAVAŞ TARTIŞMALARI
Kovid-19'la mücadele süreci boyunca ABD ve Çin arasında gerginliğin sürekli arttığı ve söylem düzeyinde giderek sertleşen bir savaşın devam ettiği görüldü. Hatta ABD Başkanı Trump, Çin Devlet Başkanı Şi ile görüşmek istemediğini bile söylemişti. Bu anlamda Hong Kong'a yönelik yasa tasarısı karşılıklı söylemlerin sertleştiği yeni bir alan olarak öne çıkıyor. Pekin yönetimi, ABD'nin tavrını kendi içişlerine müdahale olarak değerlendirirken, ABD, durumu Çin'in taahhütlerini yerine getirmemesi, insan hakları ve demokrasi temelinde değerlendiriyor. Özellikle Trump'ın 29 Mayıs günü Çin'le ilgili açıklamalar yapacağını ilan etmesinin ardından açıklamaları merakla bekleniyordu. Ancak Trump'ın açıklamasının, Çin'e yönelik beklenen derecede sert olmadığı ve muhtevasının somut yaptırımlar içermediği yönünde bir değerlendirme yapılabilir. Fakat, Hong Kong özelinde ABD'nin bölgeye yönelik vergi ayrıcalıklarının sona erdirileceği açıklamaları önemliydi. Bu açıdan, ABD'nin seçim sürecine girmesi ve Trump'ın seçim söyleminin merkezine Çin'i yerleştirmesi beklenebilir.
Her ne kadar ABD ile Çin arasındaki büyük güç rekabeti analiz edilirken "Soğuk Savaş" betimlemeleri ilgi çekici olsa da mevcut ilişkinin ABD ve Sovyetler arasındaki ilişkiden farklı dinamikler barındırdığı not edilmeli. Ancak sözü edilen toplantı sonrası açıklamalar yapan Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, ikili ilişkilerin yeni bir tür soğuk savaşa evrilme riski taşıdığını ve bunda ABD'nin Çin'e yönelik söylemlerinin etkili olduğunu vurgulayarak, Trump'ın ve ABD'li siyasetçilerin Çin'e yönelik ifadelerinden rahatsızlık duyduğunu söyledi.
Bu karşılıklı söylem savaşının, her iki aktör açısından da iç siyasal meşruiyetini sağlamanın bir aracı olarak görüldüğünü söylemek yanlış olmayacaktır. ABD'nin virüsle mücadelesi, artan işsizlik oranları ve geçtiğimiz hafta başlayan sokak olaylarını kontrol altına alma çabasıyla birlikte, Kovid-19'un kaynağı olması nedeniyle bu olayların tetikleyicisi olarak düşündüğü Çin'i daha sert bir şekilde eleştirmesi beklenmeli. Diğer yandan, Çin açısından da ABD ile söylem savaşı önemli bir araç olarak görülüyor. Çin'in en önemli iki meşruiyet aracı olarak bilinen ekonomi ve milliyetçiliğin, ekonomi ayağını önümüzdeki dönemde zor günler bekliyor. Yani, ekonomik küçülme ve buna bağlı olarak artan işsizlik nedeniyle zarar gören Çin'in sosyal refah sistemini tekrar tahkim etmenin bir aracı olarak ABD karşıtlığı söylemi Çin için de kullanışlı ve etkili bir araç olarak değerlendirilebilir. Bu açıdan her iki aktörün de birbirini besleyen ve yeniden üreten bir söyleme ihtiyaç duyduğu ve bu söylemler arasında sıkıştığı ifade edilebilir.
Toplantıda öne çıkan başlıklar ve liderlerin yaptığı açıklamalarla birlikte, Çin ile ABD ilişkilerinin önümüzdeki dönemde daha da gerilmesi muhtemel. Ekonomi odaklı genel rekabet alanlarının yanı sıra, Hong Kong ve Tayvan gibi ABD'nin yakından takip ettiği alanlarda gerginliğin artması beklenebilir. Bununla birlikte özellikle askeri hareketliliğin son dönemde oldukça arttığı Güney ve Doğu Çin denizleri de sıcak çatışmaya en yakın noktalar olarak dikkatle takip edilmeli.