ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu, Varşova'da 13-14 Şubat'ta düzenlenen konferans öncesinde aylarca İsrail-Filistin meselesinin çözümü yerine Orta Doğu'nun gündemine "İran tehdidiyle mücadele" konusunu yerleştirmek için mesai harcadı.
Netanyahu ve ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun konferansın hemen öncesindeki açıklamaları da bölgedeki yeni eğilimin benzeri görülmemiş bir memnuniyetle karşılandığını gözler önüne serdi.
Konferansın açılışında da Netanyahu ile basın mensuplarına açıklama yapan Pompeo, İran'ın Lübnan, Yemen, Suriye ve Irak üzerindeki etkisini kötü yönde kullandığını ifade ederek, İran ile yüzleşmeden Orta Doğu'da barışa ve bölgesel istikrara ulaşılamayacağını savundu.
"Tarihi dönüm noktası" vurgusu
Varşova'daki organizasyonu İran tehdidine karşı Arap devletleriyle ortak mücadelede "tarihi bir dönüm noktası" olarak gördüğünü ifade eden Netanyahu, şunları söyledi:
"Bu konferans İsrail başbakanı ve önde gelen Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarının aralarında olduğu 60 ülkeden dışişleri bakanı ve onlarca hükümet temsilcisinin, karşılıklı oturup bugüne kadar görülmemiş bir güç ve açıklıkla İran 'rejiminin' yarattığı ortak tehditle nasıl baş edilmesi gerektiğini konuştuğu tarihi bir dönüm noktasıdır.
Netanyahu, bunun geleceği tehdit eden unsurların kimliği konusunda önemli bir farkındalık ve değişim olduğunu kaydetti.
ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ise İran'ın izlediği politikaların Orta Doğu'daki problemlerin temel kaynağı olduğunu iddia ederek, "İran ile yüzleşmeden Orta Doğu'da barış ve güvenlik sağlanamaz." dedi.
Netanyahu ile aynı görüşü benimseyen Trump'ın Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi Jason Greenblatt da konferansta, ABD'nin 60'tan fazla ülke, örgüt, NATO ve Avrupa Birliği'nden temsilciler görmekten memnuniyet duyduğuna işaret etti.
Orta Doğu'da yeni dönem
Greenblatt, katılımcıların, "Orta Doğu halklarına yönelik gerçek tehditleri tartışmak" olan tek bir sebep için bir araya geldiğini ifade ederek, ülkesinin, bu meselelerle mücadele kapsamında tüm bu ülkeler arasında yeni bir iş birliği dönemi için çaba sarf ettiğini ve bu konferansı da bu gaye ile düzenlediğini söyledi.
Konferansın, Trump'ın kadim sorunları yeni usullerle çözmek için ulusları bir araya getirerek politik bağlılığını yansıttığını kaydeden Greenbaltt, bugünkü görevlerinin bu olduğunu, herkesin de bunu ciddiye almasını temenni ettiklerini dile getirdi.
Greenbaltt, istikrarda çıkarı olan ülkeleri geleneksel düşüncenin dışında farklı görüşlerini paylaşmak için bir araya getirmek istediklerini kaydetti.
Konferanstaki konuşmaların önemli olduğunu ancak bunun son olmaması gerektiğine dikkati çeken Greenbaltt, "Bugünden sonra çalışmamız lazım. Görüşmelerden sonra yeni işbirliğinin olacağını umuyoruz. Parlak gelecek yeni işbirliği gerektiriyorsa geçmişe bağlı kalmamıza gerek yok." dedi.
Greenblatt, ABD yönetiminin konferans kapsamındaki görüşmelerde hangi ittifakı kurmaya çalıştığını belirtmese de konferansın ilk gününde yaptığı açıklamada, Filistin meselesinin artık bölgenin ana meselesi olmadığını vurguladı.
Greenblatt ayrıca Arap ülkelerinin temsilcilerinin Netanyahu ile aynı masa çevresinde bir araya geldiğine dikkati çekerek, "Yemen, Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn dışişleri bakanlarının Netanyahu ile (aynı masa etrafında) yakın bir mesafede oturmaları ve bölgesel sorunlar hakkında açıkça konuşma yapmaları muhteşem." dedi.
Filistin meselesinin izolesi
Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü Nebil Ebu Rudeyne'nin "Filistin'in ihtiyaçlarının karşılanması Orta Doğu'nun sorunlarını çözecek." açıklamasına ilişkin de Greenblatt Twitter hesabından açıklamada bulunarak, "Hayır bu olmayacak. Bunun saçma olduğunu bildikleri için artık kimse buna inanmıyor. İsrail-Filistin çatışması bölgedeki çatışmalardan sadece bir tanesi." dedi.
Greenblatt, Suriye ve Yemen halkının iç savaş, İran ve DEAŞ tehdidine karşı kendi sorunlarını öncelik olarak gördüklerini ileri sürerek, "Onlar (Filistinliler) ise ülkelerin ortak düşmanı İran'la yüzleşmesini engelliyor." değerlendirmesinde bulundu.
"İran bölgesel güvenlik için başlıca tehdit"
"Barış ve bölgesel güvenliğin geleceği için İran başlıca tehdit. Bu, Filistinli liderlerin anlamadığı bir durum. Sonuç olarak da yeni gerçekliklerden uzak kalıyorlar" ifadelerine yer veren Greenblatt, "Filistinlilerin geride kaldıklarını ve her zamankinden daha çok izole olduklarını görüyoruz. Filistinliler için talihsiz bir durum." dedi.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Genel Sekreteri ve Filistin Başmüzakerecisi Saib Ureykat ise, Filistin yönetiminin ABD'nin Polonya'da düzenleyeceği konferansa katılmama kararı aldığını belirtmiş, Arap yetkililere de İsrail ile ilişkileri normalleştirmeme çağrısında bulunmuştu.
"İran tehdidi ile mücadele Filistin davasından daha önemli"
Bahreyn Dışişleri Bakanı Halid bin Ahmed Al Halife, ABD öncülüğünde Polonya'da düzenlenen zirvede, "İran tehdidi" olarak nitelediği durumla mücadelenin Filistin davasından daha önemli olduğunu söyledi.
Al Halife, Varşova'daki zirve kapsamında düzenlenen bir oturumda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Çocukluğumuzdan beri İsrail-Filistin ihtilafının en önemli sorun olduğunu, öyle ya da böyle bunun çözülmesi gerektiğini dillendiriyoruz ancak geldiğimiz noktada çok büyük bir meydan okumayla karşı karşıya olduğumuzu gördük. O da modern tarihimizin en tehlikeli meydan okuması olan İran İslam Cumhuriyeti'dir. Dolayısıyla halihazırda İran tehdidi ile mücadele Filistin davasından daha önemlidir."
Aynı oturumda bulunan BAE Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayid Al Nahyan da kendisine yöneltilen, İsrail'in Suriye'deki İran hedeflerine yönelik saldırılara ilişkin soruya, "Her ülkenin bir tehditle karşılaştığında kendini savunma hakkı vardır." cevabını verdi.
Öte yandan Suudi Arabistan'ın Dış İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Adil El-Cubeyr de aynı oturumda İran'ın Filistin direniş hareketleri Hamas ve İslami Cihad'a verdiği desteği örnek göstererek, Tahran yönetiminin dünyanın en büyük "terör destekçisi" olduğunu iddia etmişti.
Filistin meselesi merkezi sorun olma özelliğini yitirdi
Aşırı sağcı görüşleriyle bilinen Netanyahu'nun ülkesinde yönetimi elinde tuttuğu dönemlerde aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da olduğu 3 bin 300'den fazla Filistinli, İsrail güçlerinin saldırılarında şehit edildi, binlercesi de yaralandı.
Filistinliler açısından kabusa dönen ve hâlâ oldukça kanlı devam eden Netanyahu rejimiyle Arap ülkelerinin normalleşme süreci, Filistin davasının Arap dünyası için "merkezi sorun" olma özelliğini kaybettiği anlamına geliyor.
Filistin tarafının, İsrail işgali sona ermeden, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti kurulmadan normalleşmeyi kabul etmemesine rağmen, İsrailli yetkililer son zamanlarda Arap ülkeleriyle arasındaki normalleşme sürecinde yaşanan olumlu gelişmeleri gündeme taşıyor.
Arap ülkelerinin İsrail'le normalleşme süreci alenileşti
Başta Körfez olmak üzere Arap ülkelerinin, özellikle son yıllarda resmi yollarla ve aleni bir şekilde, tarihinin en sağcı hükümetinin iktidarda olduğu İsrail ile ilişkilerini normalleştirmek için adeta birbirleriyle yarıştığı görülüyor.
Bölge halklarının "Filistin ve diğer Arap topraklarının işgalcisi" olarak gördüğü İsrail'le, Arap ülkelerinin normalleşme sürecinin, özellikle son üç yılda davetler, ziyaretler, toplantılar, bildiriler ve etkinlikler aracılığıyla hızlanması dikkati çekiyor.
Netanyahu daha önce yaptığı bir açıklamada, Filistin ile herhangi bir diplomatik süreç gerçekleştirmeksizin Arap ülkeleriyle normalleşme sürecinin devam ettiğini belirtmiş ve şunları söylemişti:
"Halihazırda olan şudur, biz Arap dünyasıyla bir normalleşme süreci içindeyiz ve bu süreç Filistinlilerle de herhangi diplomasi yürütmeden gelişiyor." ifadesini kullanmıştı.
"Orta Doğu'da Barış ve Güvenliğin Geleceğini Destekleme" Konferansı
ABD ve Polonya'nın öncülüğünde Varşova'da, dışişleri bakanları düzeyinde, 13-14 Şubat'ta "Orta Doğu'da Barış ve Güvenliğin Geleceğini Desteklemek" başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferansa, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yanı sıra 60 ülkeden temsilci katıldı.
AB ülkelerinin birçoğundan üst düzey katılımın olmadığı konferansta, BAE, Bahreyn, Katar ve Umman ile Yemen'i dışişleri bakanları, Suudi Arabistan'ı ise dış ilişkilerden sorumlu devlet bakanı temsil etti. Lübnan ve Filistin'in boykot ettiği konferansa Körfez ülkelerinden Kuveyt ise dışişleri bakan yardımcısı düzeyinde katıldı.