İçinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük dehalarından biri olan John Nash, isminden ziyade aynı isimli biyografik kitaptan uyarlama olan A Beautiful Mind - Akıl Oyunları filminde Russel Crowe'un canlandırdığı matematikçi karakteri ile tanınıyor.
DOĞRU BİLDİKLERİNDEN VAZGEÇMEDİ
13 Haziran 1928 tarihinde ABD'de doğan John Nash 1945 yılında Carnagie Mellon Üniversitesi'nde Kimya Mühendisliği eğitimine başladı.
Ancak matematik daha çok ilgisini çektiğinden bu alanda uzmanlaşmak üzere 1948 yılında uzun yıllarını geçireceği Princeton'a gitti.
ZORLUKLARA, DIŞLANMALARA ALDIRIŞ ETMEDİ
Okul hayatı boyunca hiçbir zaman parlak bir öğrenci olmayan Nash, sosyal hayatta da pek başarılı değildi.
Arkadaşları tarafından ketum, kibirli ve ürkütücü bulunuyor, kimseyle yakınlık kurmuyordu.
Bunların hiçbirine aldırış etmeyen Nash için hayattaki en büyük tutku ve eğlence matematik ile ilgilenmekti.
Yalnızlığı nedeniyle tek başına çalışıyor, kendi kendine çeşitli teoriler ve formüller üretiyordu.
21 YAŞINDA OYUN TEORİSİNİ BULDU
Bu teorilerden biri de henüz 21 yaşındayken ortaya attığı Oyun Teorisi'ydi.
Kendisine tam 45 yıl sonra Nobel Ödülü kazandıracak olan genç Nash o güne kadarki ekonomi teorilerinin yetersizliğini vurguluyordu.
TAM 25 YIL AKIL HASTANESİNDE YATTI
Paranoid şizofreni teşhisi konulan John Nash, tam 25 yıl akıl hastanesinde kaldı.
Kimseyle konuşmayan, selam verenleri görmezden gelen Nash bu süre zarfında halüsinasyonlarla yaşadı.
Hatta gerçeklik algısını kaybederek dünya ile diğer gezegenler arasında elçilik yapan bir peygamber olduğu, diğer galaksilerden şifreli mesajlar aldığı sanrılarına kapıldı.
Ancak gördüğü halüsinasyonlar arasındaki mantık hataları ve çelişkileri fark ederek 25 yıl sonra gördüğü rüyadan uyanmayı başardı.
Halüsinasyonlar devam etse de artık onların gerçek olmadığını biliyor, matematik seminerlerine gidebilecek kadar iyi hissediyordu.
KENDİSİNE HEP GÜVENDİ; YÜZYILIN EN BÜYÜK DAHİLERİNDEN OLDU
Günlük hayattaki her şeyin formüllere indirgenerek açıklanabileceğine inanan John Nash, kendisi için söylenenlere hiçbir zaman aldırmadı.
Şarkılar mırıldanarak elinde kaâıt tomarları ile kampusta dolaşmaktan vazgeçmedi.
O güne kadar doğru bilinen teorileri yenileri ile değiştirmekten, hastalığına rağmen dünyayı dolaşıp üniversitelerdeki konferanslara katılmaktan geri durmadı.
Bütün bunlar da kendisinin yüzyılın en büyük dâhilerinden biri olarak anılmasını sağladı.