YIL 1966 olmalı. İzmir'den İstanbul'a üniversiteye geldiğimde ilk tanıdığım birkaç şairden biriydi.
Sanıyorum şair arkadaşım Eray Canberk ile gitmiştik. Sirkeci'de, bir nakliyat şirketinde çalışıyordu.
Çok sık görüşemezsek de arkadaşlığımız geçenlerde aramızdan ayrılışına kadar sürdü. 2004'te Yalnız Karanfil Sokağı kitabıyla Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü'nü almıştı. İki yıl öncesine kadar da Cemal Süreya Şiir Ödülü Seçici Kurulu'nda birlikteydik. Uzun süredir kanser illetine tutulmuştu. Ama yaşama sevincini yitirmemişti. Bütün kütüphanesini Harran Üniversitesi'ne bağışlamıştı. Mutluydu.
Elbette Aydın Hatipoğlu'ndan söz ediyorum.
11 Aralık 1940'ta Urfa'da doğmuştu.
Haydarpaşa Lisesi'nden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ile Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde okumuştu.
Şükran Kurdakul'un yönetiminde 60'lı yılların başında yayımnlanan Yelken ve Ataç dergilerinin şairleri arasında yer aldı; Afşar Timuçin, Eray Canberk, Egemen Berköz, Babür Kuzucu gibi...
1967'de benim de şiirlerimin yer aldığı Yeni Gerçek dergisini 11 sayı yayımlamıştı. Yazı ve şiirlerinde aydın olma sorumluluğunu hiç göz ardı etmedi. Şiirlerini toplumcu bir dokuyla bezemeye çalıştı. 50 yıllık şiir yaşamını geride bırakarak geçenlerde sessizce ayrıldı aramızdan.
Geçenlerde yitirdiğimiz bir başka şair de Halil İbrahim Bahar'dı; şair arkadaşlarının arasındaki adıyla 'Doktor Bahar'dı.
Bizim kuşaktan yaşça büyüktü, (doğum tarihi 1928, Trabzon) ama aramızda bizden biri gibiydi. Her daim genç kalmasını bildi, genç bir şiirin peşine düştü. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirmişti. Sosyal Sigortalar Kurumu İstanbul Hastanesi'nde asabiye uzmanlığı yaptıktan sonra emekli olmuştu.
ÖNCÜ BİR ŞAİR
Doktorluğu dışında en büyük uğraşı şiirdi.
1965'ten 1977'ye kadar, kendi olanaklarıyla tam 13 yıl Soyut dergisini çıkardı. '60 sonrası Türk şiirinde, ben dahil, birçok genç şairin önünü açtı, bu dergide yayımladığı şiirler ile...
İçe dönük, gerçeküstüne yaslanan şiirlerini bir kitapta toplamadı. Kızkulesi şiiriyle uğurluyorum şair arkadaşımı:
"sonsuz kanarya güneş
sabahın sisten kafesinde
tüy döküyor
ses altın şakımalarla denize
hem dibinden hem tepesinden
yanıyor kızkulesi
balıkçı kayıkları demirlemiş
değil
misinalarla tutunmuşlar
akıntısız sulara
bakıyor düşsever bir balıkçı
oltası moltası yok
ışık cümbüşüne sarmış ipini
masal kızını düşünüyor
gelirse kendiliğinden gelsin
diyor başkası gerekmez
boşverdim ötesini"