Son günlerin kayıpları arasında Ken Russell da var. Yani özellikle gösterişli, barok ve alabildiğine estetik sanatçı biyografileriyle ve 'kitsch' sınırlarında dolaşan anlatımıyla seyircileri de, eleştirmenleri de şaşkına çeviren 1927 doğumlu ünlü İngiliz yönetmen. Onun filmleri kolay anlatılamaz, görmek gerekir. Görenler ise bir daha unutamaz. Glenda Jackson'u yıldız ve Oscar sahibi yaptığı Âşık Kadınlar ve Yalnız Kalpler... Kışkırtıcı Şeytanlar, eşsiz rock müzikali Tommy ya da kendine özgü sanatçı biyografileri olan Mahler, Listzomania, Valentino, Savage Messiah... Ünlü sıska manken Twiggy'yi bir dokunuşla film yıldızına çevirdiği The Boy Friend. Bence sinemanın yarattığı en erotik filmlerden biri olan Tutku Suçları. Ya da tümüyle kişisel bir bilim kurgu denemesi olan Altered States. Bunları gösteren hiçbir TV kanalımız olmadığına göre, DVD'lerinin peşine düşmekten başka çare yok. Onu, 100 Yılın 100 Yönetmeni kitabımda uzun uzun anlatmış, 2004'de İstanbul festivalinin konuğu olarak geldiğinde de bir söyleşi yapmıştım. O ziyarette Boğaziçi Üniversitesi'nde yaptığı söyleşide, dinleyicilere kuru pasta dağıtıp, dans figürleri yapması unutulmadı! Sohbetimizde söylediği şu sözlere de yer vermek istiyorum: "Ben hâlâ Southamptonlu küçük çocuğum. Bahçemizde kocaman bir ağaç vardı ve ben ona bakıp hayaller kurardım. O ağaçta Kara Korsan'ı, Robin Hood'u, çeşitli masalları hayal ederdim. Şans yüzüme güldü, hayallerimi perdede gerçekleştirebildim. Ama kafam hâlâ hayallerle, vizyonlarla dolu ve anlatmak istediğim çok şey var." Bu eşsiz masalcının toprağı bol olsun...