Hafta başında Beyoğlu'ndaki eski Şişmanoğlu Konağı'ndaki (bugün Yunan Konsolosluğu) bir davette, Beyoğlu nostaljisine daldık. Gece, 'Pera Güzeli: Laterna' adını taşıyordu. Ve benim gençliğimde Beyoğlu'nda, en azından Lefter'in meyhanesinde tanıdığım laterna adlı çalgıya adanmıştı. Şöyle ki, çalgının geçmişi üzerine bir film gösterildi, onunla birlikte 20 parça içeren bir CD ve bir kitap armağan edildi (Bu güzel kutu, müzik marketlerde bulunuyor). Çalışmanın arkasındaki Kalan Plak'tan Nilüfer Saltık, kitabın girişinde özetle şöyle anlatıyor: "Bir zamanlar İstanbul sokaklarının tarihine tanıklık eden laternayı tekrar sokaklara taşımak, müzikleri ve danslarıyla yeniden İstanbullularla buluşturmak ve bunun aynı zamanda farklı kültürlerle beraber yaşamanın sokaktaki dili olduğunu hatırlatmak için yapılmıştır." Böylece bir çalgıyla tüm bir kültürü hatırladık, onu temsil edenlerin çoğunun aramızdan gitmiş olmasına üzüldük, oradan buraya sürüklenip evlerinden, yuvalarından, vatanlarından kovulanlara yandık. Koca bir yüzyılı damgalayan savaş, zoraki göç, tehcir, bölünme ve ayrışma olaylarına ve bunları yaratan siyasetlere bir kez daha lanet okuduk. Ve 1800'lerin başlarında İngiltere'nin Bristol kentinde yapılan laternayı unutulmuşluktan kurtarıp canlandırmak için, belki son yapımcısı olarak kalan Panos Ioniadis'i Selanik'te bularak yepyeni bir çalgı ısmarlayan ve bunu 'kültür başkenti' etkinlikleri içinde İstanbul'a getirip 40 gün dolaştıran bu çabaya hayran kaldık. Evet, o insanlar gitti, o kültür sentezi ortadan kalktı. Tarih böyle gelişti, siyaset böyle buyurdu. Filmde konuşturulan iki yaşlı Rum kadının acılarını, sanki biz de ruhumuzda hissettik. Filmi yöneten Soner Sevgili'yi, kitabı hazırlayan Stelyo Berber'i ve emeği geçen herkesi kutluyorum. Çatalca'da açılan Avrupa Kültür Başkenti Mübadele Müzesi'ni de çok önemli buluyorum. Giden geri gelmiyor, ama olanlari iyi bilip değerlendirmek, benzer faciaların önünü keser diye düşünüyorum.