Yeni eve taşınan çok sevgili bir arkadaşımız dedi ki, "Bir dizi seçelim ve çekirdek çitleyerek burada hep beraber seyredelim onu her hafta." Zaten Kuzey Güney olsun, Karadayı olsun, dip dibe değilsek bile kimi dizileri daimi fikir teatisi içinde izlediğimiz bir ahbabımız kendisi. Game of Thrones'la filan kıyaslayıp yabancılaştırma efekti gibi olanlardan değil. Yerli dizilerdeki gizli mizaha yatkın zekâsı defalarca test edilip geçmiş sınavı.
Memnuniyetle seyrederiz yani beraber. Fakat hangi diziyi? "Devam edenlerden değil, yeni olsun, sıfır olsun" deyince, karşımızda eylül itibarıyla başlayan/başlayacak onca dizi dizili ve fakat bizimki hangisi olacak, meçhul.
ÜÇ SAĞLAM AYAK
Bir diziye 'bizim' demek için bir sürü faktörün bir aradalığı lazım. Sağlam üçayak evvela: "İyi senaryo, iyi yönetim, iyi oyunculuk" diyeceğim, "Kim kaybetti de sen buldun" diyeceksiniz, doğru.
Bizde senaryo en kör topal taraf oluyor galiba; tutarsızlıklar gırla gidiyor. İyi senaryo nadide bir şey; az elden çıkabiliyor.
Sema Ergenekon & Eylem Canpolat ile Ece Yörenç & Melek Gençoğlu en güvenilir ikililerden...
Birkaç iyi dizi yönetmeni var, diğerlerinden hemen ayrılan.
Nerede yükselteceğini, nerede gevşeteceğini, nabzıtansiyonu çok iyi biliyor onlar ve her bölümü bayağı sinema filmi gibi çekebiliyor (Bunu en iyi kotaranların başında Karadayı'nın yönetmenleri Uluç Bayraktar'la Cem Karcı'yı saymak gerek).
Yönetmen yetenekliyse, senaryonun vasatlığını da kurtarıyor.
Ve de kimi yönetmen, bir önceki-bir sonraki rolüyle kıyasladığımızda görüyoruz ki, bazı oduna bile ruh veriyor.
Ama şunun da altını fosforlayalım:
Oyunculuk düzeyi gayet tatmin edici artık genel olarak. Pek çok oyuncunun performansını takdirle takipteyiz.
Hatta diziden mimleyip tiyatrosunun peşindeyiz.
Tembelliğin konforu
Hepimiz yabancı dizi de izleyen insanlarız. Tutup da oradaki matematiği, örgüyü, tempoyu vs burada aramak beyhude; anladık bunu ve de talep etmiyoruz.
Bu hali de bilhassa seviyoruz.
Yerli dizilerdeki o rehavetin başka bir konforu var. Kafa patlatıp çözecek bulmaca yok; zihin egzersizine ne hacet...
Benzersiz bir kış tembelliği yerli dizi... Biraz ısındığımız bir hikâye, zekâmıza fazla hakaret etmeyen akış, makul de kast olsun, tamamız. İyi niyetle ilk şansı veriyoruz. Ama işte olmadık kadrolar beklenmedik biçimde foslayabiliyor da sonra, net bir formülü yok.
Garantili görülen isimler var mesela; Kenan İmirzalıoğlu, Halit Ergenç öyle. Ama Kıvanç Tatlıtuğ'un milletin bu derece aklını başından alma durumu Kurt Seyit ve Şura'nın seyredilmesini sağlamıyorsa, bu da boş demek. Fahriye Evcen ve Zerrin Tekindor'dan medet umuyorlar şimdi; Kıvanç'ın elinden gelmeyeni bu iki zarif kadın nasıl becersin?
GEÇEN YILKİ HEZİMET YETER
Bunca zamandır bu sektörde olanların nasıl bu derece ölçüp biçemediğine hayret ediyor bazen insan. Beren Saat de en rakipsiz olduğu sırada İntikam ile söndü malum.
Düzgün oyunculara rağmen, ha bire "Yok artık, bu kadar da olmaz" dedirten fevkalade gülünç bir diziydi bu. Zafer Algöz'ün bile oynatılamamasına burada şahitlik ettik. Tek kazananı Engin Hepileri'ydi (Müthiş bir Kazım Koyuncu olmak yolunda şimdi).
Bir nasıl da bu kadar kötü olabildiğine şaşırdığınız işler oluyor, bir de (çok nadiren) her yanıyla iyi bir yapım olup da hak ettiği karşılığı bulmayanlar. Geçen sene iki tane göz dolduran dizi vardı mesela: Merhamet'in tek bir yani aksamıyordu, Kayıp ise yerli dizilerde alışık olmadığımız kadar heyecan vericiydi.
İkisinde de oyunculuk mükemmeldi. İlki hak ettiği kadar yüksek reyting almasa da devam etti ve akıllara kazınan bir final yaptı. İkincisiyse apar topar bitirildi.
Arada yapılan düzgün işlerin teveccüh görmemesi de sinir bir şey.
"BU ŞEYDEKİ ŞEY DEĞİL Mİ!"
Sıkı dizi seyircisinin sevinsin mi, sıkılsın mı, arada kaldığı mevzu: Herkes bir yerden tanıdık. Yeni bir dizideki herkes, evvelki yapımlardan birinin bir şeysi... Hem tatlı bir eski dosta kavuşma neşesi getiriyor bu hem de çok tazeyse bir önceki mevcudiyeti, apaçık bir yadırgama.
Ve evet, hepsi bir bütün ve bu çok kesin biçimde ekip işi ama pek çoğumuz için karşımızda kimi göreceğimiz de çok mühim. Ekranda bakmaya doyamadığımız mı, nötr olduğumuz mu, görmeye tahammül bile edemediğimiz mi? Çok duygularla ilgili bir mesele bu ve gelip buraya dayanıyor. Merhamet'e kadar o derece iyi oyuncu olduğunu hiç bilmediğim Burçin Terzioğlu'yla mesela muhakkak tekrar karşılaşmak istiyordum. Kayıp'ta parlayan İlker Kaleli'yle birlikte Poyraz Karayel'deler bu sezon.
Yine Kayıp'tan Aslı Enver, Şubat Alican Yücesoy ve Kuzey Güney Buğra Gülsoy'la beraber Bana Artık Hicran De diyecek.
Yine Kayıp'ta kendini aşan Mete Horozoğlu, Öyle Bir Geçer Zaman Ki'de beraber çalıştığı Ayça Bingöl'le Benim Adım Gültepe'de. Bu kaybedenler hikâyesi, genç çocuklardan da biraz Suskunlar çağrışımı mı yapıyor?
Nurgül Yeşilçay'ın Erkan Petekkaya'yla birlikte rol aldığı işin başarılı olmasını canı gönülden istiyorum; Yeşilçay'ın da şansı dönsün artık.
Özcan Deniz'in dizisi var, Hatice Şendil ile Begüm Kütük'ün refakat ettiği: Kaderimin Yazıldığı Gün. Medcezir'in taş annesi Mine Tugay, Kenan Ece'yle beraber Kalp Hırsızı'nda.
Sezonun iddialı yapımlarından biri Reaksiyon. Erdal Beşikçioğlu, onu Behzat Ç.'nin bizatihi kendisi sananları yadırgatabilecek bir pozisyonda bu defa. Yanında İbrahim Çelikkol ve Nehir Erdoğan'ı görüyoruz.
Bakacağız. Ya içlerinden seçeceğiz ya da dön dolaş kürkçü dükkânına döneceğiz: Sağlam senaryosu ve müstesna kötü adamı Erkan Can'la Kara Para Aşk.
Ama asıl daima ve her zaman rakipsiz Karadayı.