Batı dünyasında kendisiyle barışık, üstünlük kompleksi olmayan, hatta alışkanlıklarıyla rahat rahat dalga geçebilen bir ulus arıyorsanız, bakacağınız ilk yer Danimarka. Resmi internet sitesi bile ülkeyi tanımlarken fazlasıyla objektif: "Danimarka, 13, ve 17. yüzyıllar arasında, tıpkı büyük Avrupa ülkeleri gibi bir süper güçtü. Ülkenin bugünkü hali ve boyutları 400 yıllık feragatin, teslimiyetin ve kaybedilen savaşların sonucudur." Aynı site, küçük Danimarka'nın bazı alanlarda yine de boyundan büyük işlere kalkıştığını not ediyor: Tasarım, mimari, tarım, tıbbi ilaçlar ve yeşil teknoloji... Siz buna şimdi televizyon dizilerini de ekleyin. Bazı dizileri seyredip geçersiniz... Bazı dizileri ise önce sessizce keşfeder, ardından müptelası olur ve onları seyretmiş insanlarla yıllar sonra bile zahmetsizce bağ kurarsınız. İyi haber: Bugün Danimarka'da işte bu diziler çekiliyor. Daha da iyi haber: Görünen o ki, bunlar sadece bir iki tesadüfle sınırlı değil. Ülkenin kendi gibi küçük televizyon endüstrisi iyi dizi üretmeyi son beş altı yıldır bir alışkanlık haline getirdi. Tahtaya vurarak söyleyelim: Boş yok. Ünleri giderek yayılıyor. İçlerinden ikisi,
Forbrydelsen ve
Borgen, 'gösterildiği zaman sokaklar boşalıyor' gücünde birer ulusal takıntıyken artık küresel düzeyde bağımlılık yaratıyor. Sayısız ülkede gösterildiler. ABD'de kopya dizileri üretildi, üretiliyor. Nihayet Türkiye'de sahneye çıkıyorlar (
Forbrydelsen, Dizimax Vice HD'de her gün saat 21:00'de gösteriliyor;
Borgen ise Dizimax Drama HD'de her pazartesi 00.45'te.)
KARANLIK, ISLAK VE SOĞUK
Seyredenler hakkında konuşmaya başladı bile; ama halen yabancısıysanız anlatalım. 2007'de çekilmeye başlanan ve üçüncü sezonuyla sona eren
Forbrydelsen bir polisiye. Olaylar, Kopenhag Emniyeti'nde görevli dedektif Sarah Lund'un İsveç'e taşınacağı gün patlak veren, genç bir kızın kurban gittiği bir cinayetin soruşturmasıyla başlıyor ve ilk sezon boyunca aynı minval üzere devam ediyor (dizide her sezon ayrı bir vaka işleniyor.) 2010'da başlayan ve Danimarka'da üçüncü sezonu devam eden
Borgen ise bir siyasi drama. İlk bölüm, ülkedeki genel seçimlerin üç gün öncesinde başlıyor ve bizi seçilmesine pek ihtimal verilmeyen parti lideri Birgitte Nyborg'un dünyasına götürüyor. Ahlaklı ahlaksız siyasetçilerin, medyanın ve bağımsız danışmanların nazik koalisyon hesapları yaptığı sırada, mütevazı Nyborg'un sürpriz bir şekilde aradan sıyrılıp ülkesinin ilk kadın başbakanı olmasını izliyoruz. Zaten esas hikaye de Nyborg'un, 'Borgen' ismiyle bilinen hükümet binasına taşınmasıyla başlıyor. Hemen her bölümde ayrı bir siyasi sorunun ele alındığı dizinin konusu tek bir soruyla özetlenebilir: Güce sahip olan kişi, değişmeden kalabilir mi?
BİR DEDEKTİFİ NE KADAR SEVEBİLİRSİNİZ?
Bu sorunun cevabını diziyi izleyince göreceksiniz. Ama Danimarka'da hiç değişmediğini peşinen söyleyebileceğimiz bir başka şey mevcut: Yağmur...
Hamlet'te Marcellus, "Çürüyen bir şeyler var Danimarka krallığında," derken, belki de yağmurun etkisini kastediyordu. İstatistiklere göre ülkede senede 179 gün yağmur yağıyor. Diziler genellikle sonbahar kış aylarında çekildiğinden, özellikle açık alanları daha çok seven
Forbrydelsen'de saçı başı bir şekilde ıslanmayan, yanaklarından aşağı sular süzülmeyen hiçbir karaktere rastlamıyorsunuz. Birçok seyircinin en sevdiği kahramanlar listesinin en tepesine yerleştirdiği dedektif Sarah Lund'u canlandıran Sofie Grabol, diziyi "Karanlık, ıslak ve soğuk," diye niteliyor. "Danimarka'da 16 ayın yaşandığını anlatan güzel bir şiir vardır. Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Kasım, Kasım, Kasım, Aralık." Melankoli... Karanlık ve soğuk, yağmurla birleşince melankoli üretiyor. Sosyal düzeyde yaprağın kıpırdamadığı İskandinavya'dan her daim sağlam polisiye çıkmasının gizli formülü işte bu yapışık, kovalasan gitmeyen ama içinde bir miktar huzur, bir ölçü özgüven barındıran tuhaf duygu. İsveç'ten Maj Sjöwall ve Per Wahlöö, bu duygudan müthiş bir dedektif edebiyatı (Martin Beck) çıkartmışlardı. Son dönemlerde, aynı soğuk melankoliden
Ejderha Dövmeli Kız çıkıp geldi. Şimdi
Forbrydelsen'in Sarah Lund'u bütün Kuzeyli karakterleri kendinde temize çekiyor ve bir adım öteye götürüyor. Günahları ve sevaplarıyla bir dedektifi ne kadar benimseyebilirsiniz? Lund'u takip edin. Dizi hakkında
The Killing Handbook isimli bir kılavuz kitap (İngiltere'de
The Killing ismiyle gösterildi) kaleme alan Emma Kennedy, Lund'a benzemek isteyenler için (bu alanda bir House etkisi yaratacağından emin olun) temel kuralı şöyle açıklıyor. Asla gülmeyeceksin... Ek olarak: Çok dikkatli düşünür gibi uzaklara bakacaksın, çok dikkatli düşüneceksin, empati kurmayacaksın, kimseye minnet etmeyeceksin, başının dikine gideceksin, kendi işini kendin göreceksin ve nikotin sakızı çiğnemeden bir anın bile geçmeyecek... Lund'dan türeyen tuhaf bir de yan sanayi mevcut. Bir süredir unuttuğumuz anneanne örgüsü, kış motifli, kalın yün kazakları gelecek yıldan itibaren etrafımızda görürsek, bunu da dedektifin hanesine yazın. Lund'un pratik bulduğu için üstünden çıkarmadığı kazaklar artık bir fenomen. (Dizi için Faroe Adaları'nda dokunan ürünler ciddi bir ticari hacme ulaştı.)
KURGU BAŞBAKANDAN GERÇEK BAŞBAKANA
Prens Charles ile eşi Cornwall Düşesi Camilla Parker Bowles, bu kazakları da diziyi de çok seviyor. İskoçya'daki şatolarına kapanıp
Forbyrdelsen izlediklerini ele güne ilan ettikleri yetmedi, Kopenhag yakınlarındaki sete bile uğradılar. İngiltere Başbakanı David Cameron'un ise
Borgen'ci olduğu biliniyor. Danimarkalıların açık sözlülüğünü garip bulmazlarsa, muhtemelen bizde de
Borgen'den dem vuran siyasetçiler göreceğiz. Ama önce farklılıkları anlamak lazım. Danimarka, hem sosyal açından hem siyaseten, bambaşka bir dünya. Siyasetçilerle sokaktaki insan arasında hemen hiç fark yok; başbakanın özel hayatı bilinmeyen bir şey değil ve herkesin gözü önünde yaşıyor; ülkedeki gelir dağılımı dengeli, bir ufacık yolsuzluk hassas dengelerle ayakta duran hükümeti düşürebiliyor ve tabii yine de usulsüzlükler gırla gidiyor.
Borgen'in yapımcılarından Camilla Hammerich,
New Yorker'a amaçlarını "bütün istediğimiz ailelerin bir yandan kahve içerken bir yandan dizide yaşananlar hakkında konuşmaları" diye tarif ediyor. Tarif tutmuş. İnsanlar bu tadı o kadar sevdi ki, Danimarka'nın ilk kurgu kadın başbakanı Birgitte Nyborg, sadece bir sene içinde ilk gerçek kadın başbakan Helle Thorning-Schmidt'in yolunu açtı. Yani dizilerin gerçek yaşamla ilgisi yok demeyin. Danimarka'da tersi bile geçerli.
TAZE DANİMARKALILAR
Bron / Broen (2011): İsveç ile Danimarka'yı bağlayan köprünün ortasında bir ceset bulununca iki ülkenin emniyetleri soruşturmaya gider. Dedektifler, İsveçli Saga Noren ile Danimarkalı Martin Rohde efsane oldu. İngiltere'de
The Bridge adıyla oynadı; ABD'de uyarlaması çekiliyor.
Dicte (2012): Gazeteci Dicte Svendsen, bir yandan gönül meseleleriyle uğraşıyor bir yandan işiyle. Arada da karmaşık cinayetleri çözüyor. Dizide ünlü Danimarkalı yıldız Iben Hjejle başrolde.
Den som drober / Those Who Kill (2011): Nispeten sakin Danimarka'nın bile seri cinayet dizisine karşı koyamadığı gün gelecekti elbette. Dedektifler artık aşina olduğumuz Kopenhag Emniyeti'nden, hava yine ıslak, yine soğuk, yine karanlık...
Livvagterne / The Protectors (2008): Bir yanda siyasetçiler, bir yanda suç dünyası. Kahramanlarımız bu iki dünyayı birbiriyle temastan koruyan (bazen de başarısız olan) bir emniyet birimi... Biraz
Borgen, biraz
Forbrydelsen.
YENİ BAŞLAYANLAR İÇİN DANİMARKA
Ülkede sekiz siyasi parti var. 1909'dan beri hiçbiri tek başına iktidara gelemedi. Siyasi hayat koalisyondan ibaret.
Bir Danimarkalının bir İsveçli ile dalga geçmesinin sonu yok.
Danimarka'nın mevcut başbakanı Helle Thorning-Schmidt, krizden çıkmak için herkesin günde 20 dakika daha fazla çalışmasını istiyor.
Aynı başbakana rakipleri tarafından takılan lakap: Gucci Helle. Sebep lükse düşkünlüğü.
Danimarka'da öğrenciler öğretmenlerine adıyla sesleniyor.
Ülkede cinayet ortalaması yüksek değil. Oran, her yüz bin kişide 0.9. 2011'de işlenen cinayet sayısı 44.
Dünyanın en mutlu ülkeleri listesinde Danimarka yıllardır en tepede. Kuzeyliler depresif oluyor muhabbetine artık kanmayın.
Yalnız Danca biraz sinir bozucu. Şu sözler
Borgen'de başbakanı oynayan Sidse Babett Knudsen'in: "Hiç kimseyi Danca ile baştan çıkaramazsınız. Az sonra kusacakmış gibi konuşuyoruz."
Şimdiden söyleyelim; dizileri seyrettiğinizde Paul Henningson imzalı, 1958 tasarımı, PH5 marka lambalara bayılacaksınız. Bir de ara not. Danimarka'nın aydınlatma prensibi (hygge) şöyle işliyor: Masanın üzerindekilere doğrudan ışık. Masaya oturanların yüzüne, yumuşak gölgeler için, daha az ışık. Masanın ötesine, alan duygusu üretmek için, neredeyse sıfır ışık...