Eşimi benim cezaevinde olmam yıktı
- Borçları ödemek için çırpınıp, eli silahlı adamlara da kafa tutmuşsunuz...
- Masanın üstüne tabanca konduğu zaman, yanımdaki avukat arkadaşım da hanımdı bu arada, bana gözdağı veren bir adama karşı, hele eşimi de kaybettikten sonra, 'Artık ne yaparsanız yapın. Daha ne alacaksınız?' dedim. 'Can gitmiş. Bu yüzden ölmüş.' O kadar dayanıklı adamı benim cezaevinde olmam yıkmıştı.
- Cezaevi günleri size ne kattı?
- Zaten doğuştan güçlü, biraz inatçı ve azimli biriydim. Bunlar orada iyice arttı. Ama tam tamına büyük bir hoşgörü kattı. Ve gördüğüm her kişinin ve olayın arkasında bambaşka bir hayat, bambaşka şeyler olabileceğini, kendilerini ifade edebilmeleri için hep bir açık kapı bırakmak gerektiğini öğrendim. Bir okuldu orası. Geriye baktığımda benim için tek yıkım kocamın kaybıdır. Her şey gelip geçiyor insanın başından, sadece canı yerinde dursun. Giden geri gelmiyor. Artık her şeyim düzeldi, her imkanım var şu an elimde, ama nerede o büyük aşkım?
- Şimdilerde neler yapıyorsunuz?
- Organizasyon ve cast ajansım var. Şu anda görgü kuralları ve düzgün davranış biçimlerinin konu edildiği seminerler veriyor ve çeşitli kurumlara konuşmacı olarak gidiyorum. Sanat danışmanlığı yapıyorum. Koreografi çalışmalarım devam ediyor.
Bir bebeğin hayatını kurtarınca, bana koğuş ağası muamelesi yaptılar
"İlk iki gün çok ağladım ama 'Nasıl olsa çıkacağım,' diye düşünüyordum. Tabii çıldırdığım zamanlar da oldu. İki büyük çılgınlığım var. Biri, bileklerime kelepçe takılıp götürülüşüm, ölmekten beterdi benim için. Bir de çocuklarımı mafyanın tehdit ettiğini duyunca kafamı şuursuzca demirlere vurmuştum. Başta koğuşta bir saygınlığım yoktu, çünkü yüz kızartıcı bir suçla, dolandırıcılık ithamıyla girmiştim içeriye. Üstelik içeriye girdiğim gün gazetede de haberimiz çıkmıştı 'Dolandırıcı çift için 110 yıl hapis isteniyor!' diye. Çok hanımefendi bir bankacı vardı, Nermin Hanım. Bana 'Buraya gelmenin mutlaka bir sebebi vardır,' dedi. Hemen arkasından boğulmakta olan bir bebeğin hayatını kurtardım. Büyük bir risk alarak, onu bana 'biri', bir kuvvet yaptırdı adeta! Sürekli kavga eden kadınların arasına girip böyle bir şey yapmak bile bir cesaretti. Bir koloniydiler. Ama sonrasında en büyük koruyucularım oldular. Bana bir tür koğuş ağası gibi davranmaya başladılar. Orada kaldığım süre boyunca çocuklara ve okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğrettim. Bana duyulan bu saygının ikinci bir nedeni de Zuhal Hanım'dan gelen yurtdışındaki defilelerimizle ilgili fotoğraflar ve gazete kupürleri oldu. Üstüne de Avrupa Güzeli Nazlı Deniz Kuruoğlu'nun beni ziyarete gelişi... Onun gelişi bütün gardiyan ve orada çalışanların bana bakışını değiştirdi."