Şu Ben Affleck beni nasıl şaşırttı! Tipik Amerikan çamyarması görünümü altında ne cevherler gizliymiş! Gerçi daha 1997'de, oyunculuğu bile tam olarak kanıtlanmamışken kankası Matt Damon'la yazdıkları
Can Dostum'la (
Good Will Hunting) senaryo Oscarı'nı kapmamış mıydı? Yine de yönetmenlik başka şey. Affleck'in orta karar oyunculuğu da iyi yazarlığı da böylesine iyi yönetmen olacağını göstermezdi. Ama ikisi kısa, dört filmiyle herkesi şaşırttı. İki filmini de çok beğenip övmüştüm:
Kızımı Kurtarın (
Gone Baby Gone) ve
Hırsızlar Şehri (
The Town), kara film denen saygın türü yenileyen ve sinemasever belleğinde çakılıp kalan önemli filmlerdi. Bu yeni filmi daha da mı iyi? Ve söylendiği gibi Oscar'larda ön planda olacak mı? Doğrusu filmi hayli sevdim, ama ilk ikisinden daha iyi olduğunu düşünmüyorum. Ciddi bir festivalde de başa güreşemez. Ama Oscar ayrı bir konu elbette. Aslında Affleck, daha zor bir işe sıvanmış. Bu kez düşsel bir öykü değil, 20. yüzyıl tarihinin önemli siyasal krizlerinden biri söz konusu. 1979'da, İran'da Şah Rıza Pehlevi'nin devrilip yerine Humeyni'nin gelmesinden sonra ABD devrik Şah'a kucak açınca, Tahran'da olaylar çıkmış, ABD elçiliği basılıp birçok ABD vatandaşı rehin alınmış ve 440 küsur gün öyle tutulmuştu. Elçilikteki altı Amerikalı ise daha ilk başta kaçıp Kanada büyükelçisinin özel konutuna sığınmıştı. Film, İranlıların haberdar olmadıkları bu altı kişinin, CIA tarafından ve elbette Kanada hükümetinin büyük desteğiyle kaçırılıp ABD'ye getirilmesini anlatıyor. CIA uzmanı Tony Mendez, o kargaşada o altı kişiyi sağ-salim ülkeye getirmek için tuhaf bir çare buluyor: Onları yepyeni pasaportlarla ülkeye bir film çevirmek için (hem de bir bilim kurgusal masal!) yeni gelmiş Kanada vatandaşları kılığına sokmak ve o kimlikle kaçırmak... Tam bir fantazi gibi duran öykünün tümüyle gerçek olması belki asıl şaşırtıcı olanı. Final jeneriklerde de belirdiği gibi...
İLK FİLMLERİN ŞİİRSELLİGİ YOK
Affleck bize işlek bir anlatımla, haber filmleri ve resimleri de işin içine katarak, dönemin ve olayların inandırıcı bir canlandırmasını sunuyor. Şah Pehlevi, ABD Başkanı Carter, Humeyni gibi kişilikler, zaman zaman perdede arzı endam ediyor. Filmi sürükleyici, öğretici ve düşündürücü. Ama ilk iki filminin sahip olduğu o hüzün duygusu, o şiirsel karamsarlık yok. Ama buna karşılık bir başka şey var. Bir devrim, ne kadar haklı nedenlere (burada Şah'ın ülkeyi bir baskı ve işkence rejimine dönüştürmüş olması) dayanırsa dayansın... Ve de o ülke ne denli büyük bir uygarlığın üzerinde oturursa otursun... Yine de o eski büyük dinlerden, o görkemli kültürlerden bugüne, insanlık çok yol aldı. İnsan hakları, fikir ve inanç özgürlükleri, çağdaş bir yaşam özlemi gibi alanlarda, tüm tarih boyunca görülmedik bir noktaya geldi. Dev bir nehir gibi, geriye döndürülemez biçimde akan bu yeni medeniyet çağında, tümüyle eskiye dönük özlemler, arayışlar ve öğretiler ne denli geçerli? Filmi izlerken, bir ABD'linin elinden ve kafasından çıkmış olmasının kaçınılmaz biçimde getirdiği önyargılardan ve 'İranlı'yı öteki gibi görme' eğiliminden de ötede, bu ülke manzarasının hiç de özlenecek, örnek gösterilecek ve taklit edilecek bir manzara olmadığı açık. Örneğin, hangi gerekçelerle olursa olsun, vinçlerin ucunda sallanan insan cesetleri... Ki dün vardı, bugün de görülüyor. Bu gerçeği görmek ve de göstermek, belki filmin asıl başarısı.
OPERASYON: ARGO ****
Yönetmen: Ben Affleck
Senaryo: Chris Terrio
Görüntü: Rodrigo Prieto
Müzik: Alexandre Desplat /
Oyuncular: Ben Affleck, Bryan Cranston, Alan Arkin, John Goodman, Victor Garber, Tate Donovan, Clea DuVall, Scott McNairy, Zeljko Ivanek Warner Bros filmi