Günümüzün en önemli çağdaş müzik bestecilerden Grammy ödüllü Kaija Saariaho, Borusan Kültür Sanat'ın siparişi üzerine yazdığı
Frises adlı eserinin dünya promiyerini dün İstanbul'da gerçekleştirdi. Biz de eserin ithaf edildiği kemancı Richard Schmoucler tarafından seslendirildiği konser öncesinde Finlandiyalı besteci ile bir söyleşi yaptık.
- Öncelikle İstanbul'a hoş geldiniz. Daha önce Türkiye'ye gelmiş miydiniz?
- Sadece bir defa, 11 yaşımdayken ailemle beraber gelmiştim. Ancak bugün Ayasofya ve Sultanahmet Camisi'ne gittiğimde, mekanların bir hayli tanıdık geldiğini fark ettim. Demek ki oldukça etkilenmişim. Bundan bir kaç sene önce de Peter Sellars (ABD'li tiyatro ve opera direktörü) her üç operamı da bir program dahilinde İstanbul'da sergileyecekti, ancak maalesef bu proje gerçekleşmedi.
MÜZİKTE ERKEK EGEMENLİĞİ VAR
- Borusan için yazdığınız Frises adlı eseriniz hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
- Frises solo keman ve elektronik aletler için yazılmış, dört bölümlük bir eser. İlham kaynağı olarak iki tane çıkış noktam vardı. Birincisi Bach'ın
Re minor Keman Partitası'ndaki ünlü
Chaconne, diğeri de ressam Odilon Redon'un
Frises adlı resmi. Keman repertuvarının en önemli yapı taşlarından olan
Chaconne'a melodik yapısı ile değil, motifsel olarak yaklaştım. Dolayısıyla dinleyicinin Bach'ın müziği ile doğrudan bir bağlantı kurmasını beklemedim. Redon'un yapıtındaki şekiller, bağlantılar ve çizgiler ise eserimin yapısal temelini oluşturdu.
- Müziğinizde her zaman elektronik sesler ve efektler var. Elektronik ve akustik sesleri beraber kullanıyorsunuz, ama son zamanlarda giderek akustik seslere daha çok yer verdiğinizi ve elektroniğe olan ilginizin azaldığını görüyoruz. Bunun sebebi nedir?
- Aslında elektronikten hiçbir zaman vazgeçmedim. Tamamen müziğin doğasına bağlı. Beste yaparken elektroniği nasıl dahil ederim diye düşünmüyorum. Eğer müzik gerektiriyorsa kullanıyorum, gerektirmiyorsa kullanmıyorum. Operalarımda bile bol bol yer veriyorum elektronik ses ve efektlere. Ancak bunun dışında farklı enstrümanların kendilerine özgü seslerini kullanmayı da çok seviyorum. Örneğin yazdığım eserlerde seslerin devamlılığı önemli. Bu yüzden mesela piyano ve diğer vurmalı çalgılara çok yer vermiyorum. Onun yerine flüt ya da yaylı çalgılar gibi uzun rezonanslı ve manipüle edilmeye daha yatkın sesleri tercih ediyorum. Elektronik seslerle çalışmak, bana ses ve müziğin fiziği ile ilgili bir sürü şey öğretti. Bu bilgiyi akustik enstrümanlar için yazdğım müzikte de kullanıyorum.
- Müzik öğreniminiz sırasında, 1970'lerde Helsinki'de zorluklarla karşılaştınız. Hatta bestecilik bölümündeki tek kız öğrenciydiniz. Sonradan bu durum biraz olsun değişti mi? Günümüzde kadınlar müzik eğitiminde ve mesleğinde kendilerine daha çok yer bulabiliyorlar mı?
- Kısmen de olsa, evet. Müzik dünyası ve özellikle enstrümentalistlik dışındaki bestecilik ya da şeflik gibi bölümlerde hâlâ büyük bir erkek egemenliği var. Finlandiya'da kadınlar birçok alanda erkeklerle eşit. Devlet ve şirket yönetimi de dahil olmak üzere hemen her alanda varız. Ancak maalesef müzik dünyası bu konuda diğer alanların biraz gerisinde kaldı. Bu yüzyıllardan gelen bir gelenek ve hâlâ tam olarak kırılamadı.