Woody
Allen sanki yaşlanmıyor. Ve yılda bir temposuyla çektiği filmlerinde hala kendini yenilemeyi veya bizi şaşırtmayı başarıyor. Ki ikisi de ayni kapıya çıkar!... En iyi filmlerinde esinini New York'tan ve de onun Manhattan yarımadasından alan 80 yaşın eşiğindeki Woody, artık dünyaya açıldı!.... Önce Londra, sonra Barcelona veya Paris derken, sıra elbette Roma'ya geldi. Onu 50. filme yaklaştıran bu çabasının öbür 'sıla filmleri'nden temel farkı, Roma'ya verdiği yer. Bir diğer deyişle, hikayenin Roma'yla inanılmaz biçimde uyuşup kaynaşması. Diğerlerine sadece dekorluk eden kent, bu kez hikayeye tümüyle katılmış. Öylesine ki, bir yandan Roma olmasaydı bu hikaye anlatılamazdı diyorsunuz. Öte yandan, film bitince sanki Roma'nın özünü ya da ruhunu yakalamış gibi oluyorsunuz. İtalyanlar küçük adama ne kadar minnet duysalar azdır!.. Hikaye mi? Anlatmak mümkün mü? Diyelim ki yolları bir yaz mevsiminde turist kaynayan 'ebedi şehir'de kesişen bir düzine (yoksa daha mı fazla?) insanın öyküleri. Başta kızlarının aşık olduğu genç İtalyan'la tanışmak için gelen yaşlıca bir Amerikalı çift, taşradan çalışmaya gelen bir delikanlı ve yeni evlendiği karısı, kendisini birden ve anlaşılamaz biçimde medyanın gözdesi ve TV'lerin gediklisi olarak bulan bir küçük memur... Yıllar önce yaşadığı aşkı anmak için gelmiş Amerikalı ünlü bir mimar, onu tanıyıp peşine düşen vatandaşı bir mimarlık öğrencisi, ikisinin de ilgisini çekip kalbini çalan alımlı bir dilber...Ama birçok ilginç yan karakterle birlikte: yaman bir fahişeden gözüpek bir otel hırsızına... Allen, özellikle önceki filmi
Midnight in Paris- Paris'te Geceyarısı'nın reçetesini yineliyor. Yani işin içine biraz daha fazla dozda gerçek-üstücülük katıyor. Paris'te geceyarıları bir arabaya binip Altın Çağ'a, oradan daha da gerilere gitmeyi başaran Allen kahramanı, bu filmde bir değil birkaç gerçeküstü olayla sürüyor. Öncelikle, başta gerçek bir kişilik gibi sızdığı hikayede giderek mimar adayı Jack'ın (formda bir Jesse Eisenberg) görünmez esin perisi ve yorulmaz kurtarıcısı olmaya dönüşen Alec Baldwin...Gerçekten tam anlamıyla durup dururken bir ekran şöhreti olan, sonra yine ayni hızla bu ünü yitiriveren Roberto Benigni...Ve de bizzat Woody'nin oynadığı, eksantrik opera sahnelemeleri yapmış, ama artık emekli olmuş sahne adamı. Hele sonunda öylesine bir
Pagliacci- Palyaço sergiliyor ki...Ancak her sahnede duşun altında şarkısını söyleyebilen mahçup tenoruyla birlikte. Görmeden inanamazsınız!... Sonuç olarak Allen sınırları dar ve temaları eskimiş gibi gözüken kendi sinemasını, bu 48. filminde yenilemeyi başarıyor. Senaryosu öylesine kıvrak ve zekice...Ve çekimleri öylesine usta işi ve sinemasal ki...Roma kenti önünüzde yaprak yaprak açılıyor: İtalyan merdivenlerinden Trevi çeşmesine, Coliseum'dan Venedik meydanına, harabelerden köprülere...Kent, Allen'in kamerasının sanki bir an bile terketmediği bir büyük sete dönüşüyor ve size gizlerini veriyor. Ölümsüz şehir,
Roma Tatili'nden
Three Coins in the Fountain- Aşk Çeşmesi'ne ne filmler, ne yönetmenler gördü. Ama bu film, belki
Fellini- Roma'nın hemen yanıbaşına konabilecek güç ve güzellikte... Öte yandan, Woody kalabalık kadrosunu özenle seçmiş ve yönetmiş. Herkes rolüne cuk oturmuş. Gencecik, ama parlak oyuncuların yanında, İtalyan sinemasının eskilerinden Giuliano Gemma veya Ornella Muti gibi yüzleri minik rollerde kullanması, onun sinefilliğinin bir sonucu değil mi? Velhasıl görün derim. Psikolojiniz denk düşerse, çok eğlenirsiniz.
ROMA'YA SEVGİLERLE ****
Yönetim ve senaryo: Woody Allen Görüntü: Darius Khondji Oyuncular: Woody Allen, Judy Davis, Penelope Cruz, Alec Baldwin, Roberto Benigni, Jesse Eisenberg, Ellen Page, Greta Gerwig, Alison Pill, Alessandro Tiberi, Alessandra Mastronardi, Ornella Muti, Riccardo Scamarcio/ ABD-İtalyan ortak-yapımı.
HAFTANIN YILDIZ TABLOSU
ARAF ***
AŞKIN ÖMRÜ ÜÇ YILDIR ***
AYI TEDDY ***
ŞİMDİ GEL DE GÖR BENİ ***
PARİS MANHATTAN ***
SADAKATSİZLER **
RESİDENT EVİL 5: İNTİKAM **