ORHAN PAMUK VE SABAHATTİN ALİ OKUYOR
- Hikayede sürekli olarak çok sayıda lüks moda markasıyla karşılaşıyoruz...
- Moda, her mevsim varoluşumuzun görünüşünü yenilediğinden, belki de sanat dallarının en canlısıdır. Ama günümüzde, moda giysiden çok daha fazlası; sistemin kalp atışları adeta. Her şey tüketildiğinden, hızlıca demodeleşmeli; telefonlar, arabalar, mobilyalar, tatil yerleri, sanatçıların eserleri, politikacılar... Hayatı, moda ve markalar aklımıza gelmeden anlatabilmek garip olurdu.
- Romanınız ünlülerinin resmi geçit yaptığı bir tür kırmızı halı gibi... Onların bu sistemde yeri ne?
- Önceden, eğlence endüstrisinden ekonomik bir sektörden bahseder gibi bahsedilirdi. Bugün, Fena'da göstermeye çalıştığım gibi, eğlence günlük hayatın, ekonominin, politikanın, dinin özü haline geldi. Ünlülerin medyadaki imajları, sistemi bir arada tutan unsuru, hatta sistemin gerçek dinini yani insanları bir araya getiren sembolik yapıyı oluşturuyor. Önceden, otorite ve yasak olan Tanrı'ydı. Bugün, yasak ve otorite dağılıyor, çözülüyor çünkü yeni buyruğumuz, haz. Kutsal olan, arzulanması gereken bu kutsallık, insan şeklini alıyor, geçici ve çok sayıda stardan oluşan bir tapınak oluyor.
- Fransız yazar Frederic Beigbeder de günümüz tüketim toplumu üstüne romanlar yazıyor...
- Beigbeder okumuyorum ama sevdiğim yazarları soruyorsanız, Dostoyevski'ye karşı sonsuz bir hayranlığım var. Romanımın bazı bölümleri, Ecinniler'e ve Karamazov Kardeşler'e bir saygı duruşu niteliğinde okunabilir. Çağdaşlardan ise, bende yazma isteği uyandıran Marquez'i söyleyebilirim. Bret Easton Ellis ve romanı Amerikan Sapığı da sevdiklerim arasındadır. Türklerden ise Sabahattin Ali, Orhan Pamuk ve Mehmet Murat Somer'i seviyorum.
KİTAPTA BAUDRILLARD DA VAR
- Romanda Fransız filozof Baudrillard ile de karşılaşıyoruz. Baudrillard, Sanat Komplosu adlı kitabındaki 'Çağdaş sanat öldü!' teziyle tanınır. Fena için 'Baudrillard'ın tezini yansıtan bir roman,' diyebilir miyiz?
- Fena'yı Baudrillard'ın tezleri hakkında bir düşünme egzersizi olarak yazmadım. Sergi sahnesi boyunca Baudrillad, gösteri toplumunun figürlerinden biri. Muhalif bir pozisyonu canlandırıyor, ama fikir ayrılıkları sistem için tehdit değil.
GALATASARAY LİSESİ'NDE FELSEFE ÖĞRETİYOR
- Sizin kendi öykünüz nedir? Nasıl yazar oldunuz?
- Paris'te doğdum, büyüdüm. Hayatım aşağı yukarı hep aynı oldu; edebiyata yönelme, ailem tarafından küçük yaştan beri öğretilen düşünce ve sanat zevki. Ergenlik dönemine girdiğimde, yazar olmak istiyordum. Tarih ve felsefe eğitimi aldım, öğretmenlik yaptım, biraz serbest gazetecilik yaptım. Toplumsal sözleşme teorisi konusunda felsefe doktorası yapmaya başladığımda, bir tiyatro oyunu yazmak için eğitimimi bırakmaya karar verdim. Sonra romana geçtim. Sanırım akademik çalışmalar beni sıktı. Çok fazla baskı ve uzlaşma gerekiyordu. Bireyselliğimin dağılıp yok olduğunu hissediyordum. Tiyatro, sonra roman kendimi tekrar toplamamı sağladı. Kısacası, benim tersime Theo, daha 24 yaşındayken çok daha fazlasını yaşadı ve başardı. Şu anda İstanbul'da Galatasaray Lisesi'nde felsefe dersi veriyorum. Bu iş beni çok tatmin ediyor, öğrenciler sadece zeki değiller, aynı zamanda da eşine az rastlanır şekilde nazikler.