Oltasının ucunda sallanan balığı martıya kaptırmış balıkçı var mıdır? Cevabını hemen vereyim "Evet!" Üstelik o balıkçı benim! Hem de iki saatlik bir av boyunca bir değil, üç defa kaptırdım. Sandalla denize açılan çoğu balıkçı bilir; sahilden ne kadar açıkta olursanız olun, avlanırken bir martı gelir ve sandalın iki üç metre açığına iniş yapar. Daha gözü kara olanları da sandalın kıç ya da baş kısmına konar. Sebepleri bellidir: Ya oltaya takılan ama dişinize dokunmayacak balığı ya da yem artıklarını ona atmanızı tevekkül içinde bekler. İlla ki de nevalesini çıkartır. Sonra denize tekrar çıktığınızda, bir bakarsınız ki aynı martı yine dibinizde. Sait Faik,
Ermeni Balıkçı ile Topal Martı hikâyesinde; Varbet isimli balıkçının denize çıkıp Kınalıada açıklarında, kerteriz yerine vardığında yanında biten topal martıyla ilişkisini enfes bir şekilde anlatır. Hatta "Topal martı ile balıkçının konuştukları bile görülmüştür," cümlesiyle hikayenin açılışını yapar. Bir gün Varbet, kahveye geldiğinde yakasına iliştirilmiş siyah bir bez parçası görür kahve ahalisi. Sessizliğinden de matemde olduğu anlaşılmaktadır. Sait Faik kahvesini bitirdikten sonra balığa çıktıklarında sorar:
- Topal martı nerede?
- Öldü.
- Nasıl?
- Nasıl olduğunu bilmem. Bir sabah nişana vardım ki, tam nişanın üstünde ölüsü yüzer. Sait Faik bu konuşma üzerine anlar, Varbet'in yakasındaki matem bezinin topal martı için takıldığını. Zamanla alıştığınız ve size yarenlik eden martının balığa çıktığınız vakit, ortalıklarda gözükmemesi endişe yaratır içinizde; "Acaba başına bir şey mi geldi?" diye... Geldiği zaman da sevinir, avdan ona düşen payı artırırsınız. Bazıları mülayimdir, kalenderdir; bazıları da gözü karadır, cevvaldir. Suadiye açıklarında, çapariyle istavrit avlarken sandalın kıç kısmına konan martıda görmüştüm bu cevvalliği. Çapariye üçer beşer gelen istavritlerin arasında, oltayı çekerken iğnenin sırttan çarptığı balığı, ben daha oltayı sudan yeni çıkarmışken havalanıp iğneden kapıp, tekrar aynı yerine konmuştu. Sonra tekrar yaşandı bu olay. İğneyi yutan balığı oltadan alamayacağını bildiği için özellikle çapariyi yutanı değil, iğnenin sırttan çarptığı balığı çalıyordu. Şaşkınlığımı onaylarcasına üçüncü balığı da, yine bir şey yapmama fırsat vermeden gözümün önünde arakladı. Martıyla balıkçı arasındaki ilişkinin zaman içinde tek taraflı olmaktan çıkıp karşılıklı bir jestleşmeye doğru gittiğini de gördüm. Zira bizim tekneye eşlik eden martı, birinci haftanın sonunda yine bizi görüp yanımıza gelirken, suya inmeden önce ağzındaki ekmek parçasını teknenin içine bırakmış, öyle konmuştu denize. Düşürmüş de olabilir ama bu hareketini biz onun gönül zenginliğine, elinin boş gelmemesine verdik. Bir başka gün kefal avlarken, yan tarafta avlanan balıkçının sürekli olarak yemine hücum eden ve bozan martı sonunda, oltaya takılıp uçurtma gibi süzülerek sahile çekildiğinde, balıkçı onun gagasına takılan iğneyi çıkarttıktan sonra karşısında insan varmış gibi martıyı fırçaladığına şahit olmuştum. "Oğlum bela mısın sen! Sana kaç defa dedim bulaşma benim yeme diye! Ne yapayım şimdi seni ha, döveyim mi?"
ORGANİZE KEDİ ÇETESİ
Kıyıda avlanırken de tedirginlik kaynağıdır kediler. Siz avlanırken çevrenizde dolaşan kedilerin sayısının arttığını, onların bir çember haline geldiğini ve çemberin çapını daralttığını görürsünüz. Bunlar organize çetelerdir ve istediklerini almadan da gitmezler. Bazıları ikili çalışır ki bunun en güzel örneğini Urla'da görmüştüm. Biri oltacının dikkatini dağıtırken, diğeri torbanın içindeki zarganalardan boyundan büyük olanı kapıp kaçmıştı. Oltacı ne torbayı ne de oltayı bırakamadığından, arkasından küfür sallamakla yetinmişti. Ayvalık'ta kefal avlayan bir balıkçının da çevresini saran kedilerden balıkları kurtarmak için yerde duran av torbasını kemerine bağladığını görmüştüm. Bir de tek tabanca takılanlar vardır ki onlar atak yapmadan psikolojik baskı kurarlar. Yanınıza konuşlanır ve gözlerini size dikerek sadece bakarlar. Sonunda bu bakışlardan rahatsız olup, kovadaki balıkların en küçüğünü verirsiniz. Denize çıkan balıkçıyı tanıyan martılar olduğu gibi, sahile gelen balıkçıyı tanıyan kediler de vardır. Bunlar edepli kedilerdir. Asla kovaya ve torbaya sulanmazlar. Bacaklarınıza sürtünürler ve balıkları ayıklamanızı beklerler. Hemen kıyıda ayıkladığınız balıkların kafalarıyla da güzel bir ziyafet çekerler. Martılar ve kediler balıkçılığın güzel taraflarına işaret eder, avladığın balığı paylaşman gerektiğini hatırlatırlar. Balık, eline geldiği andan itibaren en yakınından başlayarak, denizde martı, kıyıda kedi, mahallende komşu paylaştığın zaman güzeldir çünkü...