Olıver Stone ve Michael Douglas, ilk
Borsa'dan (1987) tam 23 yıl sonra devam filmiyle dönüyorlar. Douglas'ı zirveye çıkaran ve değerli bir Oscar getiren ilk film, her açıdan gününe cuk oturmuştu: Amerikan borsalarını allak-bullak eden 19 Ekim 1987 'kara pazartesi'den hemen sonra gösterime çıkarak. Ama tarih sanki tekerrür ediyor ve bu geç kalmış devam filmi, yine ABD'yi ve dünyayı bu kez daha da büyük bir krizden sonra yakalıyor. Sinema tarihinde paranın, kapitalizmin ve büyük şirket politikalarının ele alındığı az sayıda, ama ilginç filmler yapılagelmiştir:
Executive Suite-İhtiras Halkası'ndan
Şirket'e,
Insider- Köstebek'ten
Kan Dökülecek ya da
Syriana'ya. Oliver Stone, her filmi gibi yoğun bir araştırma ve bilgilenme sürecinden sonra çektiği ilk
Borsa'da dönemin ekonomik yapısı kadar, insan doğasının kolay değişmez kimi özelliklerini de ustaca saptamıştı. Giderek kapitalizmin temel mantığını yakalamıştı bile denebilir: O bitmeyen hırs ('hırs iyidir' lafı, bu yeni filmde Gordon Gekko'nun dilinden düşmez), yükselme arzusu kadar para kazanma yöntemlerinin de başlıbaşına bir spor, bir keyif haline gelmesi ve insanoğlunu tümüyle buna müptela kılması. Yani Karl Marx'ın temel saptamalarının psikolojiyle desteklenerek güçlendirilmesi. Film 23 yıl sonra açıldığında Gordon Gekko, borsada çevirdiği dolaplar Amerikan yasalarına çarptığı için aldığı yedi yıllık hapis cezasını yeni bitirmiştir. (Kapitalizmin yuvasında bile para cambazlarının yaptıkları sınırı aştığında, ceza yağmaktadır!). Dışarıda karşılaştığı, yeni bir ekonomik kriz, kendisiyle konuşmak bile istemeyen yabancılaşmış kızı ve ona damat olmak üzere olan genç ve hırslı borsacı Jacob'dur. Wall Street yine bir kurtlar sofrasıdır ve birkaç büyük şirket didişmektedir. Jacob da bir yandan bu oyunlara dayanamayarak intihar eden koruyucusu patronun intikamını almaya, öte yandan Gekko ile kızını biraraya getirmeye uğraşır. Film, görkemli New York görüntüleriyle açılıyor. Ve New York hep fonda kalıyor. Sadece Stone'un görüntü ustası Rodrigo Prieto'yla işbirliğinin sonucunu değil, ayni zamanda megapolun gökdelenleri, devasa ofisleri ve loş iç mekânlarıyla bu finans dramına ne denli uygun bir dekor olduğunu kavrıyorsunuz. Burası sanki kapitalizmin ideal başkenti. Film, son ekonomik krizin birçok kişi ve kuruluşunu hatırlatıyor. Benim aklıma en çok Lehmann biraderler geldi. Ancak kaynaklar, Keller Zabel'in Bear Sterns, Churchill Schwart'ınsa JP Morgan firmalarını simgelediğini söylüyor. Ama bunları bilip bilmemenizin veya hikâyedeki mali entrikalara 'Fransız kalmanızın' hiç önemi yok. Çünkü Stone, kadife eldivenlerle uzandığı çağdaş kapitalizmin sanki ciğerini söküp alıyor. Filmin kahramanlarının klasik iyi-kötü ayrımıyla pek ilişkisi yok. Çünkü hepsi kapitalizm denen büyük çarkın dişlerine takılmış küçük yaratıklar. Bu açıdan, film çağdaş bir trajedi gibi de okunabilir. Çünkü trajedilerde kahramanları pençesine alıp sürükleyen o karşı durulmaz gücün, yani Kader'in yerini, burada kapitalizm alıyor. Ya da, daha basit deyişiyle para. Ki filmde o, Gekko'nun tanımlamasıyla 'uyumak bilmez bir fahişedir. Bir mali kökenli dram için şaşılacak derecede sürükleyici ve de öğretici olan film, aynı zamanda görkemli bir oyunculuk şöleni. Michael Douglas iç burucu biçimde yaşlanmış (Oysa sadece 66 yaşında). Ama ne oyuncu! Deneyimli Josh Brolin ve genç çiftte Shia LeBeouf ve Carey Mulligan gayet iyiler. Susan Sarandon ve Frank Langella, küçük rollerinde harika. Dikkat ederseniz, ilk filmin diğer baş oyuncusu Martin Sheen ve bizzat yönetmeni minik rollerde görebilirsiniz. Ama pastanın kreması, tam 95 yaşındaki Eli Wallach. Onu yaşlı şirket sahibinde izlerken anlıyorsunuz: oyunculuğun yaşı yoktur.
BORSA: PARA ASLA UYUMAZ ***
(Wall Street: Money Never Sleeps) Yönetmen: Oliver Stone Senaryo: Allan Loeb, Stephen Schiff Görüntü: Rodrigo Prieto Müzik: Craig Armstrong Oyuncular: Michael Douglas, Shia LaBeouf, Carey Mulligan, Josh Brolin, Frank Langella, Vanessa Ferlito, Natalie Morales, Susan Sarandon, Matin Sheen Fox filmi.