Gece
gündüz film izliyor, bu filmlerden sahneler seçip, oradaki tüm karakterleri kendisi oynayarak sahneleri baştan çekiyor. Singapur'un önde gelen çağdaş sanatçılarından, 53. Venedik Bienali Özel Başarı Ödülü sahibi Ming Wong'un (39) işlerini basitçe böyle açıklayabiliriz. "Kendimle sevişiyorum, kendime ihanet edip, kendime tecavüz ediyorum. Tüm arzular ve kötü şeyler, hepsi bana geri dönüyor. Bu çalışmaların sebebi de bu," diyor. Wong, Galeri Non'da salı günü açılan ve yeni kurulan sanat grubu 'ğ' tarafından hazırlanan 'AH OH' başlıklı sergiye
Angt Essen Korku Kemirmesi adlı çalışmasıyla katılıyor. Sergi açılışı için İstanbul'a gelen Wong, iki yeni proje için İstanbul'u ve Türkiye'yi daha birçok kez ziyaret edecek. Bu projelerden ilki, eski bir Türk filminden bir sahnenin yeniden çevrimi. İkicisiyse nargile ve müzikle yaratacağı bir enstalasyon. İlk proje için şimdilik Bülent Ersoy'un
Yüz Karası, Şöhretin Sonu filminden bir sahneyi çekmeyi düşünüyor. Orhan Aksoy'un yönettiği ve Fuat Özlüer'in senaryosunu yazdığı 1981 yapımı film, Ersoy'un kendisini kadın gibi hissetmesi ve değişim geçirmek istemesi üzerine kurulu. Film sırasında transseksüel değişim için pek çok ameliyat geçiren Ersoy, filmde bu durumun yarattığı tüm sorunları ele alıyor. Wong, filmi bu yönüyle "Dünya sinemasında eşi benzeri olmayan, cesaret örneği bir çalışma," olarak değerlendiriyor. Filmi çok beğenmesine rağmen diğer Türk filmlerini de araştırmaya devam ettiğini söyleyen Wong, "Belki de iki film çekerim, Türk sinemasında öyle çok malzeme var ki kararımı veremiyorum. Müjde Ar, Zeki Müren veya Türkân Şoray'ın filmlerini de çalışacağım. Onlara ve Bülent Ersoy'a hayran kaldım," diyor. 1971'de, Singapur bağımsızlığını ilan ettikten kısa bir süre sonra doğan Wong, tüm çalışmalarının burayla ilgili olduğunu söylüyor. Londra'da sanat eğitimi alan ve dünya çapında pek çok bienal ve sergiye katılan sanatçı şu an Berlin'de yaşıyor. Sanatçının şu sıralar, Venedik'te Stüdyo Trisorio'da, bir başka sergisi de açık. Luchino Visconti'nin
Venedik'te Ölüm - Morte a Venezia, Passolini'nin
Teorema'sını yeniden çektiği işlerini sergilediği bu sergi 30 Temmuz'a dek sürecek. Bazı sahnelerini yeniden çektiği filmler arasında Wong Kar Wai'nin
Aşk Zamanı - In the Mood for Love'ı ve Stanley Kramer'ın
Beklenmeyen Misafir - Guess Who's Coming to Dinner filmleri de bulunuyor.
- Türk sinemasıyla nasıl tanıştınız? Neden Bülent Ersoy'u çekmek istiyorsunuz?
- Türk sinemasına baktığımda oldukça kendine özgü bir sinema görüyorum. Politika ve güncel yaşamla sinema iç içe. Bu durum da çok ilgimi çekti. Böylece Türkiye'yi tanımaya sinemasından başladım diyebilirim. Arkadaşlarıma Türk sinemasına olan ilgimden bahsedince benim için birkaç film buldular. Önce Zeki Müren'in filmlerini izledim. Sonra da Türkan Şoray, Bülent Ersoy ve Müjde Ar'ın. En fazla etkilendiğim Bülent Ersoy oldu. İnanılmaz biri. Başından sonuna doğru filmin içinde değişim geçirdiği
Şöhretin Sonu filmi büyük cesaret örneği. Yeni dönemdense
Uzak'ı ve
Kasaba'yı izledim. Harikalardı.
- Bülent Ersoy'la tanışmak ister misiniz?
- Çok isterim ama gerçekten buna cesaret edebilir miyim bilemiyorum. Televizyonda izledim, açıkçası biraz kuralcı ve sert birine benziyordu. Bu yüzden ondan biraz korktum.
- Türkiye'yle ilgili başka proje var mı?
- Türk sinemasından esinlendiğimiz bu projeden başka bir de şöyle birini arıyoruz, aynı anda hem şarkı söyleyebilen hem de nargile içebilen. Bulabilir miyiz bilmiyorum. Ama bulunca yeni projem bunun üstüne olacak.
- Filmlerin sahnelerini seçip tüm karakterleri kendiniz oynayarak baştan çekiyorsunuz. Bu tür projelere 2000'lerde başlamışsınız. Nasıl karar verdiniz film uyarlamalarına?
- Evet o zaman başladım ama bunu düşünmem elbette çok gerilere gidiyor. Sanatla ilk tanıştığımda resim yapıyordum ama tatmin olmuyordum. Daha sonra tiyatroda çalıştım yazar olarak. Ama tiyatronun bende bıraktığı etki, dili, dilin kullanımını doyasıya tecrübe edebilmek oldu. Bizim dili nasıl konuştuğumuza değil, dilin bizimle nasıl konuştuğuna odaklanıyordum. Bunun sebebi dört dilin aynı anda konuşulduğu Singapur'da büyümüş olmak. Tiyatro tecrübesi şu anda çalıştığım tarza etkisi olan faktörlerden biri. İkincisiyse üniversite yıllarında yaptığım çalışmalar. 1987'de Londra'da öğrenciyken para kazanabilmek için eğitim veriyordum. Sağır insanlar, ergenlikteki çocuklar, farklı toplumsal gruplardan herkesle çalıştım. 2005'te bu tarzda ilk çalışmam ortaya çıktı. Klasik bir Singapur filminin bir sahnesiydi. 50'li ve 60'lı yıllarda Singapur'da çok ilginç bir sinema var; filmler, Çin prodüktörler Malay oyuncular ve Hint yönetmenlerle çekiliyor. Sinema tarihinde inanılmaz bir durum bu. O yüzden bu türdeki ilk işim böyle bir film üstüneydi.
- Tüm bu karakterleri oynamak ve sonra izlemek kendinizle çok ilginç bir deneyim yaşamanıza yol açıyor olmalı.
- Kendimi arıyorum tüm hayatım ve sanatım bu. Buluyorum, karıştırıyorum, bir araya getiriyorum. Singapur'da çok kültürlü bir ortamda büyüdüm. Üstelik tarihi olmayan bir yerde. Ait olduğu bir yer olmadan büyümek beni sürekli kendimi aramaya yöneltti. Bu benim için bu bir avantaj. Kim olmak istersem o olabilirim. Örneğin Türk olabilirim ki Türk olmak istiyorum.
- Peki nasıl görünüyor Türkler? Nasıl Türk olunur?
- Of, bunu nasıl yanıtlarım bilmiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki, Türkler çok rahat insanlar, bu da çok rahatlatıcı.
- Erotik sahneler de çalışmalarınız içinde çok önemli bir yer tutuyor.
- Erotizm çalışmalarımda çok önemli. Tüm karakterleri filmde ben oynadığım için ilginç durumlar oluyor... Mesela kendi kendimle sevişiyorum, kendimi aldatıyorum, kendi kendime tecavüz ediyorum. Tüm arzular ve suçlar bana geri dönüyor. Anlatmaya çalıştığım da bu. Aslında buna oto-erotizm de denebilir.
- Kendini kullanan pek çok sanatçı var ama değişmek korku getirir. Buna katılır mısınız ya da neden değişmekten korkarız?
- Neden bundan korktuğumuz çok iyi bir soru. Bugün sürekli uymamız gereken bir yığın kuralın ortasında yaşıyoruz. Toplum bizi tek bir kişi olmaya zorluyor. Öyle olmadığımızda dışlanıyoruz. Bu yüzden pek çok insan değişmeye korkuyor. Bülent Ersoy bu yüzden önemli.
- 'ğ' küratörlüğünde açılan bu sergi, aslında sanat ortamlarındaki tek yönlü heteroseksüel bakışa bir karşı duruş olmayı amaçlıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Türkiye'de eşcinselliğe bakış Singapur'la çok benzer. Bu yüzden ğ'yi, yumuşak g esprisini, çok taze ve iyi bir fikir olarak görüyorum.