Hayatın kendi içinde, kendisini bizden gizlediği, aslında bizim keşfetmemizi beklediği, özü mü önemli, yoksa sadece bizim hayatla ilgili dağınık düşündüklerimiz; düşüncelerimizden kurguladığımız, yarım yamalak dünyamız mı?
Acaba hangisi sanal? Hangisi gerçek?
Yaşadığımız bütün yol ayrımlarında, neyi ne kadar görüyoruz?
Gerçekte neye, ne kadar sahibiz?
Bunu bilmiyoruz.
***
Hayatı her alanda teslim alan kıskançlık; hakiki, iyi, doğal insanın mutluluğunun düşmanı,
huzurunun kovucusu.
Bu kör duygunun esiri olmuş insanlar, galiba bumerang gibi,
kötülüğe ayna tuttuklarının farkında olmazlar.
Seneca, asırlar önce bu hastalığa karşı, doğal insanı koruyan somut öneride bulunmuştur; "İnsan karşılaştırma yapmadan kendinde olana sevinmeli: Daha mutlu birini rahatsız eden kimse, asla mutlu olamaz" diye...
***
Bazen çağımıza karşı,
çocuksu şaşkınlık yaşamak, insanı farklı bir yere götürür.
Hamlet,
Shakespeare'in 1599 ile 1601 yılları arasında yazdığı, günümüzde hala yeniden uyarlanan bir oyun.
Toplamında;
'keder, aşk, hiddet, intikam', Prens Hamlet 'in hikayesi.
Hamlet, oyunun birinci perdesinde, sahnede seslenir: "Çığrından çıkmış bir zaman bu: Ey kör talihim benim!" Her şey değişiyor, ama 'zamanın çığrından çıkmalığı', galiba değişmiyor. Sabit.
***
Kütüphaneyi karıştırırken, son yüzyılı etkileyen önemli fikir adamlarından biri olan Jacques Derrida'nın (1930-
2004), "Marx'ın Hayaletleri" adlı kitabının, 'söze başlangıç' başlıklı girişine göz attım. Altını çizdiğim satırlarda takılıp kalmışım; "İçimizden biri, siz ya da ben, bir adım öne çıkıp, 'Yaşamayı öğrenmek istiyorum artık' der. Peki, ama neden, artık sonunda? Yaşamayı öğrenmek. Tuhaf bir slogan. Kim öğrenecek ki? Kimden öğrenecek? "
***
Sonra satırlar yavaşça akmış, ilerlemiş. Hala takılı kaldığım başka bir paragraf, yine altı çizili: "Yaşamak, tanımı gereği öğrenilemez.
Kendi kendinden öğrenilemez, yaşam yoluyla yaşamdan öğrenilemez. Bir tek başkasından ve ölüm yoluyla öğrenilebilir. Ne olursa olsun, yaşamın kıyısındaki başkasından öğrenilebilir. İç kıyısındaki ve dış kıyısındaki, yaşamla ölüm arasında yer alan bir ötekinden- öğrenme karşısındayız." H H H Gecenin sessiz karanlığında, hep sessizliğe yazgılı bu satırların arasında takılı kalabilir insan. Fırtınalı suların arasında, ayakta olma telaşında, çok doğaldır.
Çünkü Derrida'nın deyişiyle eğer; "Yaşamayı öğrenmek hala gerçekleşmeyi bekleyen bir şeyse, yalnız yaşamla ölüm arasında gerçekleşebilir.
Ne tek başına yaşamda, ne de tek başına ölümde gerçekleşebilir."
***
Çok gürültülü bir dünyada yaşıyoruz.
Hayatımız, kendimiz, ülkemiz hep gürültülü. Sessizlik insanın özlemi.
Sessizlik, bir de sevgiyle bezendiğinde, büyük güzellik. Sevginin yetimleşip öksüzleştiği günümüzde, insan aslında ne çok yalnız. Gürültüden uzakta kalabilmek kolay iş değil; en yoğun sesler arasında; ses okyanuslarında, bir damla olmak belki de...
Bir Arap özdeyişi der ki, "Susma ağacının dallarında, huzur meyveleri vardır." Huzur, hepimizin peşinde koştuğudur... Ne kadar insana ait, ne çok insanca...