Hayat notları
Günümüzde insanlar, birbirlerini hiç dinlemiyor sanki. Herkes, sadece kendi sözünün esiri. Herkes, kendi sözünün peşinde. Herkes, sadece kendinden çıkan cümleye bakıyor. O cümlede kendisine anlam yaratıyor. O cümleden hayat kuruyor. O cümle ile dans ediyor.
Oysa kendini daha iyi anlamak için, insan önce başkalarını dinlemeyi öğrenmeli. Kendi sözünün şehvetine kapılmadan, başkalarını dinlemeyi bilmek, başlı başına bir erdem çünkü....
Hem dinlemediğinde, başkasının ağzından çıkan en değerli sözcükler bile, boynu bükük kalır. Belki de bu nedenle Goethe'nin dediği gibi:
"En mutlu sözcük bile gülünç duruma düşer
Onu dinleyen kulak çarpıksa eğer."
***
Halil Cibran'ı çok severim. Cibran, günümüzde her ne kadar giderek popüler kültürün bir parçası haline getirilmeye, özü boşaltılarak sunulmaya çalışılsa da, kocaman bir adamdır.
Ruhun şarkısını söyleyen bir ozan, özgürlüğün rüzgarı, insanın Doğu'sunun aynasıdır.
Gerçekten de memleketi Lübnan'dan sürüldükten sonra, ebedi anlamda da bir süre sürgüne maruz kalmış, sonra anlaşılmıştır. O, her ne kadar
"Kum ve Köpük" adlı kitabında,
"Söylediklerimin yarısı anlamsızdır ama diğer yarısı anlaşılsın diye söylüyorum bunları" dese de, kullandığı her sözcüğün, üstü örtülü bir anlamı, simgesi, karşılığı vardır. Hiçbir sözü boşuna kalmamıştır. Boşlukta olan sözcükleri ise, kendisine ait bir mistik hissedişin yansımasıdır belki de.
***
Şiirleri yirmiden fazla dile çevrilmiştir. Özellikle 1960'lı, 1970'li yıllarda Avrupa ve Amerika'da en yaygın okunan ve en çok tartışılan yazarlar arasında olmuştur.
En ünlü kitaplarından biri olan
'Ermiş', Amerika'da 1923 yılından bu yana, en çok satan kitaplar arasında ikinci sırada yerini almıştır. Hala
Shakespeare ile birlikte dünyanın en çok okunan yazarları arasındadır. Halil Cibran'ın fikirlerini şekillendirenler arasında, hem
Sühverdi gibi İslam Filozofları; hem de
Emerson, Nietzsche gibi isimler, hem de
William Blake gibi şairler var.
İnsanlığın gizemli bir karması sanki Cibran.
Ruhumuzun derinliklerine seslenen güzel adam. Bugünlerde O'nun Aforizmalar'ını okuyorum. En güzeli, bu
'hayat notları'nı Aforizmalar'dan birkaç küçük bölüm ile bitirmek:
***
"Ancak sevgiyle yaşamak ve sevgi içinde yaşamak dururken, bir insan, ömrünün sonuna ya da zaman onu azat edinceye kadar, kendi koyduğu geçersiz kanunların kölesi olarak kalabilir mi?
Dikenler ve kafatasları arasında kendi bedeninin gölgesini görmemek için gözlerini yere dikerek ya da yüzünü güneşe dönerek sonsuza kadar durabilir mi?"
"Neden bazı insanlar sizin denizinde yaşayıp dereleriyle övünüyorlar."
"Hangi tarlalara, hangi anımsanamayan mevsimlerden tohum serpmişim de, meğer ki bu benim hasat günüm olsun?"
***
"Acılarınızın çoğu sizin tarafınızdan seçilmiştir.
Acınız, aslında içinizdeki doktorun, hasta yanınızı iyileştirmek için sunduğu 'acı' ilaçtır. Doktorunuza güvenin ve verdiği ilacı sessizce ve sakince için; çünkü size sert ve haşin de gelse, onun elleri 'Görülmeyen'in şefkatli elleri tarafından yönlendirilir. Ve size ilacı sunduğu kadeh dudaklarınızı yaksa da, O'nun kutsal gözyaşlarıyla ıslanmış kilden yapılmıştır."