Hayat Notları
Herkesin birbirini yargıladığı bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar bazen acımasızlaşıyor.
Oysa bir insanın, bir başka insanı yargılayabilmesi için, bir Kızılderili atasözünde vurgulandığı gibi; "insan önce o insanın makosenlerini giyip, onun yürüdüğü yollarda gidilebilmeli." Gerisi hikaye... Subjektif, sadece ön yargı...
Bu nedenle filozof Sokrates çok haklı.
Sokrates asırlar önce baldıran zehiri ile idamına karar verildiği mahkemede yaptığı savunmasında, şunu söylemişti:
"Başkalarının hakkında konuşanlar, aslında kendi haklarında konuşuyorlardır."
***
Karanlık ile ışık aslında hep bir aradadır.
Ne güzel; bir zamanlar
"Akşamdan sonra sabah, geceden sonra şafak vardır" demiş, şiirlerin sultanı şair
Hafızı Şirazi.
İnsanın kimliği de gelip geçicidir. Sadece insan
egosunun yarattığıdır kimlik.
Fanidir aslında, insanın kendisi gibi...
Tarihin en önemli mistik karakterlerinden olan 800'lü yıllarda yaşayan
Beyazıd Bistami'nin "insanın kimliğine" gönderme yapan anlatısı ünlüdür.
Bir gün Beyazıd Bistami'nin kapısı çalınmış.
"Kimi arıyorsun?" diye seslenmiş Beyazıd Bistami.
"Beyazıd'ı arıyorum." demiş karşısındaki.
Beyazıd Bistami cevap vermiş:
"Ben 'Beyazıd'ı on yıllardır arıyorum, hala bulamadım."
***
Adı çok sık anılan, ama
ne kadar anlaşılabildiği ise hala anlaşılamayan Mevlana Celaleddin Rumi'nin Mesnevi'sinde geçen küçük bir bölüm de güzel anlatır, insanın kimliğini:
Bir kişi sevgilinin kapısını çaldı.
Bir ses sordu:
"Kim o?" Cevap verdi:
"Ben"
İçerdeki ses "Burada sana ve bana yer yok" dedi ve kapı kapandı.
Bir süre yalnızlık ve hasretten sonra, aynı adam yeniden sevgilinin kapısına geldi.
Bir kez daha kapıyı vurdu.
İçerden bir ses yine "Kim o?" diye sordu.
Adam cevap verdi:
"Sen!"
Kapı açıldı.
***
Galiba insanın kimliğinin ne olduğundan çok, sırtına verilen, yani taşıdığı yük, aldığı sorumluluklar önemli.
Devenin hikayesindeki gibi...
Bir adam bir deveye, yokuş yukarı gitmeyi mi yoksa yokuş aşağı gitmeyi mi tercih ettiğini sormuş.
Deve demiş ki:
"Benim için önemli olan yokuş yukarı veya yokuş aşağı gitmek değil, taşıdığım yüktür."
Bu
yeryüzü misafirliğinde, kimimizin az, kimimizin daha çok sorumluluk alması, hem insanın isteği, hem de olumlu etkileyebildiğimiz, ama tam olarak değiştiremediğimiz yazgımızla mı ilgili? Bilmem ki...
Sonuçta hiç bilmediğimizi, asla da tam olarak bilemeyeceğimizi bilebilmek bile, belki de öğrenmeye başlamanın ilk adımı.
Bu nedenle ne de güzel yazmış
Ömer Hayyam, hem de asırlar önce:
"Dünya yüzük gibidir,
Şüphesiz biz de onun nakışıyız" diye...
İyi pazarlar sevgili okuyucu...