Türkiye'nin hem yerelde hem de genel siyasi zeminde, hızla yumuşamaya, insanların birbirlerini anlama çabası içine girmesine; farklı görüşlerin ortak bir noktada buluşabilmesi için, insanların birbirlerini sahici bir şekilde dinlemelerine; eleştirilerin yapıcı olmasına ihtiyaç var. Hem yerelde hem ulusal zeminde, eliştirilenler, yapıcı eleştirileri dinleyebilmeli, bunlardan yararlanmalı.
İnançlar üzerinden yürüyebilecek tüm yaklaşımlarda, çok hassas olunması, artık öğrenilebilmeli.
Artık inançlar, tartışma zeminlerinde temel kıstası oluşturmamalı. Galiba hepimizin en çok öğrenmeye çalışması gereken temel kavram ise gerçek anlamda demokrat olmak.
Sahici bir demokrasi tutkunu ve sahici bir demokrat olmak, her şeyden önce dinlemeyi, anlamayı, saygı göstermeyi ve hiç kimseyi hiçbir koşulda öteki ilan etmemeyi gerektiriyor.
Doğrusu, insanların birbirini anlamaya çalıştığı, birbirlerine güvendikleri, saygının öne çıktığı; kavganın yerini, çözümler oluşturan fikirsel yaklaşımların aldığı bir Türkiye'yi, bir Ege'yi, bir İzmir'i özlüyorum. Her anlamda barışı özlüyorum. Hep birlikte buna ulaşmaya yönelik çabayı göstermediğimiz sürece; aşağıdaki fıkralar, somut durumumuzu, sanki daha iyi simgeleyecek. Simgeliyor:
Ayağına diken batan aslan acıdan inleyip duruyormuş. Kurda yalvarmış: Dikeni çıkarıver!
Kurt, "Sen koca aslansın, ben senden korkarım. Ayağını bağlatırsan çıkarırım."
Aslan çaresiz boyun eğmiş. Kurt, dikeni çıkardıktan sonra ayağını çözmeden savuşmuş.
Aslan, biraz sonra oradan geçen tilkiye yalvararak ayağını çözdürmüş. Doğru inine girip eşiyle yavrularına: "Haydi, buradan göçüyoruz" demiş.
"Niçin?" diye sormuş ailesi.
"Kurdun bağlayıp, tilkinin çözdüğü yerde duramam da ondan" demiş aslan...
İkinci fıkra da şöyle:
Tanrı melekleri aracılığıyla, Temel'e haber göndermiş: "Temel benden ne isterse mutlaka vereceğim. Ama bir şartım var. Temel'in arkadaşı Dursun'a, Temel'e verdiğim neyse iki katını vereceğim. Hemen istediğini söylesin.
Temel, meleklere ne istediğini anında iletmiş: "Tanrı Baba benim bir gözümü kör etsin."