Nasıl alıştırırsanız, öyle beklenti içine giriliyor. Pozitif, güler yüzlü ve paylaşımcı bir yapınızı bir anda tersine çevirmeniz mümkün değil. Sizin 'yok bir şey' cümleniz bile karşı tarafı ikna etmeye yetmiyor. Sıkkın, durağan ve asık suratınız sizi ele vermeye yeterli. Söz, davranış biçiminden açılmışken paylaşmak üzerine yol alalım. Unutulan olgularımızdan biri paylaşmak… İnsan sosyal ve canlı bir varlık. Bu nedenle yaşamını bir toplum içinde idame ettirmek durumunda…
Duyguları ve ihtiyaçları onu toplum içinde kalmaya yöneltir.
Yaşamın içinde birbirimize ihtiyaç duyarız.
Hangi meslek grubundan olursanız olun. Hangi statüde bulunursanız bulunun. Bunların bir önemi yok. Karşılıklı paylaşım ve ihtiyaçlık hep var. Hayat paylaşmak üzerine kurulu…
Paylaşmanın ne denli erdemli bir davranış olduğunu toplumun içinde yer almaya başladığımız ilk günden itibaren duyarız. Ve bu hep böyle öğretilir.
Paylaşan insan toplumda sorumluluk duygusu ile hareket eder. İnsanlara karşı merhamet hissi besler. Sevdikleri kadar sevilirler.
İnsanlara yardımcı olmanın huzuru ve mutluluğu da paylaşmanın görünmeyen ama var olan ödülüdür. Birlikteliklerin temelini sevinç ve hüznün paylaşımı alır. Sevinçlerin çoğaldığı, hüzünlerin hafiflediği misal…
İnsanların birbirlerini sevmeleri, merhamet etmeleri, korumaları ve paylaşımı çoğaltmaları vücudun organları gibi...
Dertle dertlenmeli, hüzünle hüzünlenmeli… Paylaşmanın yaşamı güçleştirmek yerine kolaylaştırdığını düşündüğümüzde ne denli önemli olduğunu anlarız. Paylaşmak insan olmanın temel gereği…
Hayatın anlamı belki de bu küçük kelimenin içinde gizli.