|
 |
 |
 |
 |
|
 |
 |
 |
 |
 |
SMS: EB yaz boşluk bırak mesajını yaz 4122'ye gönder |
|  |
|
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
 |
|
|
  |
|

Ecevit'e veda
Bülent Ecevit, iktidarları döneminde Kıbrıs Harekâtı'nı saymazsak Türkiye'nin kaderini etkileyecek icraatlara imza atmadı ama yine de Türkiye'nin yakın siyasi geçmişine damgasını vurabildi. İktidarının son döneminde Ecevit'le dalga geçen, temizliğinden gıdasına aslı astarı olmayan her konuyu manşetlerine taşıyanlar şimdi onun arkasından gözyaşı dökecek. Türkiye'nin tutarsızlığı bu zaten. Ne tarihi, ne siyaseti kendi gerçekliği içinde ele alabilmek; her ölenin arkasından samimiliği kuşkulu ağıtlar yakmak. Televizyonda dün açıklama yapanlara, çevrelerindekilere bakıyorum. Hepsinde sahte bir matem havası, babasını kaybetmiş çocuk görünümü var. Rollerle yürütülen bir yaşam var bu topraklarda. Neyse bugün konumuz bu değil. Konumuz Ecevit'in siyasi çizgisi. Bence Bülent Ecevit'in siyasi yaşamını üç evrede değerlendirebiliriz. Birincisi askerin siyasete müdahalesi karşısındaki duruşu. Ecevit gerek 12 Mart muhtırası, gerek 12 Eylül darbesi sırasında son derece sivil davrandı. Askerin gölgesine sığınmadı. 12 Mart'taki duruşu, zaten ardından yapılan iki seçimde CHP'ye tarihinin en yüksek oy oranlarını sağladı. 12 Eylül'de ise adeta tek başına cesur bir yürekti. Hiç sinmedi. Kendisini sindirmelerine izin vermedi. Yabancı basına yaptığı açıklamalarla, Arayış dergisi ile demokrasi mücadelesini sürdürdü. Bu çalışmaları nedeniyle askeri mahkeme önüne çıkıp yargılandığında, bu nedenle cezaevine girdiğinde tek başınaydı. O mücadelesi sırasında yanında bir tek CHP'li eski vekil, bir tek il başkanı, bir tek herhangi bir parti üyesi yoktu. Tek başına direndi. Bütün aydınların sindiği, siyasetçilerin sütre gerisine çekildiği bir ortamda inandığı fikirleri cesaretle savunarak gelecek kuşaklara bir duruş örneği mirası bıraktı. Bu geleneğin çok kuvvetli olmadığı ülkemiz için bence tarihi bir tavırdı. Sırf bu duruşu bile büyük bir saygıyı hak eden biriydi. Askerin siyasetteki rolüne bakışı ve duruşu açısından CHP kökenli bir politikacı olarak farklıydı. İkincisi 12 Eylül'den sonra izlediği siyasi çizgiydi . Halkın inançlarını küçümsemeyen, inançlarına saygı duyan laik bir siyasetçiydi. İnançla barışık olduğunu her fırsatta gösterdi. En keskin laikçi tavrı Merve Kavakçı'nın başörtüsüyle Meclis'e geldiğinde gösterdi. Halkını aşağılamadan, onunla iç içe olarak yaptı siyasetini. Üçüncüsü ise başında olduğu dönemde CHP'yi değiştirme çabasıydı . İttihat ve Terakki geleneğinden gelen, jakobenci partiyi demokratikleşme mücadelesi verdi ancak 12 Eylül darbesinin ardından bunun gerçekleşme şansı olmadığını gördü ve kendi yoluna gitti. Parayla pulla ilgisi olmayan dürüst bir siyasetçiydi. Siyasetin zenginleşme aracı olarak kullanıldığı günümüzün aykırı politikacısıydı. Hiçbir akçeli işin içinde olmadı. Bu da diğer önemli özelliğiydi. Yurtseverdi. Karaoğlan'dan yola çıkıp ulusalcı bir çizgiye geldiğinde biz de 40'lı yıllarımızı aşmıştık. Ortak noktamız yok denecek kadar azdı. Ama bize gençlik yıllarımızın coşkusunu yaşatan bir siyaset adamı olarak sempatimizi hiç kaybetmedi.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|