
İyi bilirdik!
Ecevit öldüğünde; şöyle böyle son 60 yıla tanık olmuş kuşakların da önemli bir parçası kopar. Ecevit öldüğünde; hısım, hasım, dost, düşman, partili, partisiz, oy vermiş, oy vermiş de pişman olmuş, eli hiç gitmemiş... her kimsek işte, hayatımızın, "siyaset" imizin, 83 yıllık Cumhuriyet tarihinin dörtte üçünün gövdelerinden biri kopar. Karşılaştırmak için değil, gözümüzde canlandırabilelim diye: Atatürk, Cumhuriyet'in sadece 15 yılında "devlet adamlığı ve politika" yapabildi. Ecevit ise, iyi ya da kötü, genellikle muhalefette ve bazen iktidarda, neredeyse 60 yılında. Ecevit öldüğünde; eminim, Demirel' in, Erbakan' ın, Baykal' ın da içi acır. Uzun bir yolculuğun saç saça, baş başa, bazen kol kola yol arkadaşlarının seyir defterlerinin de neredeyse çoğu uçar. Ecevit öldüğünde; gazetecilik dünyasının, sendikacılığın, ama öyle ama şöyle "sol" bir umuda kapılıp da CHP'den sosyal demokrat parti bekleyenlerin, 12 Mart sonrası meydanları dolduranların, Kıbrıs'la heyecanlananların, "resmi sol" da kafası karışanların, siyasette şahsi maddi menfaate düşkün olmayanı mumla arayanların; Belki bunların hiçbiri olmayanların dahi gözleri dolar. Birçoğumuz yaşlandığımızı, yorulduğumuzu, birçoğumuz yavaş yavaş ölmekte olduğumuzu hissederiz. Hissedebilirsek eğer, devirlerin kapandığını, değiştiğini düşünebilir, küllerimizden gençlerle ve yeni umutlarla doğabileceğimizi de hissederiz.
Entelektüel yatkınlık ve merak ile gündelik siyasette yuvarlanılan, tecrübe, sevap ve günah biriktirilen yıllar sonunda; Ömür ihtiyarlığa müsaade ettiğinde; "Siyaset adamları" keşke biraz "feylesof" olabilse. Keşke, derin vicdan, fikir, eylem muhasebesinden geçirip kendilerini, aşabilseler "Ben" lerini. Kendilerinden azıcık bağımsız olabilseler. Azıcık kenarda, biraz üstte, hafif dışarıda kalabilseler. Öyle düşünüp konuşsalar, yazsalar; fikri bir miras bırakabilseler. Ama buralarda olmuyor. Makamsız, etkisiz, partisiz, cemaatsiz, kitlesiz, sadık kulsuz, sağ kolsuz, sol kolsuz, ıncık cıncık politikasız, siyasi dedikodusuz, ihtirassız, yalakasız, manşetsiz, aynasız yapamıyorlar. Bir zaman yüzde 40'lık rekor oy görmüş genç bir lider, yıllar sonra, yaşlı ve güçsüzleşmiş bir başbakan iken, miniskül, milimetrik, mikroskobik oyla "siyasetten tasfiye" ye maruz kalıyor. Hastalıklar hayatını pamuk ipliğine bağlamışken, "gösteri" ye sürükleniyor.
Daha acısı var tabii. Tarihi, kitabı yazılmalı; kimine derin utanç, kimine ibret kalmalı. İnsani ve siyasi ömrünün sonlarını, aşırı "istismar" altında tamamladı Bülent Bey. Şimdi "18 Mayıs'ta Kocatepe Camisi'ndeki kostümlü cenaze provası" ndan bahsedenler, esas kostümlü provaları iktidarının son döneminde yaptırmıştı ona. Zorla kefen biçerek! Bir dönem sadakat, destek sunabildikleri ve karşılığında saygısını, sevgisini, korumasını gördükleri birini, ihtiras uğruna "iktidar kuklası" na çevirmekten hiç utanmadılar. Yalakalıktan arkadan hançerlere, Brütüs'lere uzanan iğrenç bir siyaset, ekonomi, yalan ve talan ile medya tarihidir o. Kısıtlı insani ve siyasi gücünü şişirip balon yapmaktan işi bitince çivilerle patlatmaya, buruşturup atmaya uzanan; Şahsi menfaatçilikten uzaklıkla nam yapan birini, büyük akçalı menfaatlere alet ettikten sonra ölmeden tabuta koydukları bir dönemdir o. Teklifsiz buyur edildikleri başbakanlık koridorlarını "Ecevit'i kullanma kılavuzu ve Ecevit'i istismar havuzu" na döndürenlerin kah timsahlaştığı, kah akrepleştiği dönem. (Kader, birine idam kararıyla diğerinin ölümünü aynı güne koydu ya!) "Ecevit'in dostu Saddam'ı ipe götürecek" işgal için, ilmiklerin iç içe geçtiği düğüm düğüm, boğum boğum bir dönem. Tabii ki şimdi onlar da üzgündür!
"Nasıl bilirdiniz?" sorusuna, ne cevap verebilirsiniz; bir cenazede kalpten saf tutmuşken. Allah rahmet eylesin.
|